Zamanımızda birkaç ayetin manasını bile bilmeyen insanların, Kur’an-ı Kerimi Türkçe malinden okuyarak “müfessir” kesildiklerini ve ayetlere kendi yorumları ile mana verdiklerini görüyoruz.
Küffar adına çalışan ve onlardan maaş alan bir sürü hainin Batılı devletler, istihbarat örgütleri ve misyoner örgütlerin emriyle tefsir yazarak Kur’an ayetlerini tahrif etiklerini görüyoruz.
Yine Allah için değil de Allah’ın kitabı üzerinden para kazanma adına tefsir yazanları görüyoruz.
Bu çok yanlış bir harekettir. Kur’an ayetlerinden mana çıkartmak yani tefsir ilmi herkesin yapacağı bir iş değildir. Tefsir âlimleri, bir insanın Kur’an’ı tefsir edebilmesi için 15 ilim dalında ihtisas yapması gerektiğini vurgulamışlardır.
Bazı alimler bunun 12 ilim olduğunu yazmışlardır, bu da doğrudur. Fakat bazıları sırf düşmanlık olsun diye “Kimi 12 ilim, kimi de 15 diyor. bu nasıl bir şey?” diye akıllarınca dalga geçmeye çalışıyorlar. Fakat “12 ilim” diyenin de “15 ilim” diyenin de aynı şeyi söylediklerini idrak edemiyorlar.
Meselenin aslı şu: Esasen 12 ilim. Fakat bazı ilimleri birleştirdiğiniz zaman 12 olur. Yine bazı ilimleri böldüğünüz zaman da 15 ilim olur. Sarf ve Nahv ilmi, Sarf ilmi ve Nahv ilmi diye ikiye ayrılmış. Belagat ilmi de Mania, Beyan ve Bedî ilmi olmak üzere üçe ayrılmıştır. Böylece 12 ilimden 15 ilim dalı meydana çıkmıştır.
İŞTE O 15 İLİM DALI:
1- Lügat İlmi: Kur’an-ı Kerimdeki her kelimenin asıl manasını bilmeye yarayan ilimdir. Mücahid (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki: “Allah’a ve kıyamet gününe iman eden kimsenin Arapça kelimelerin bütün manalarını iyice bilmeden Kur’an-ı Kerim hakkında ağzını açması caiz değildir.” Sadece bir kelimenin bir kaç manasını bilmek de yeterli değildir. Çünkü bir kelime birkaç manayı içine aldığı halde kişi bunlardan bir ikisini bilir. Halbuki orada gerçekten başka mana kastedilmiş olur. Taha suresinde geçen “Allah arşı istiva etti” ayetinde istiva kelimesinin diğer ayetlerle çatışan “oturdu” manasını almak da böyle bir hatadır. Bu lügat ilmini iyi bilmemekten kaynaklanmaktadır.
2-Nahv (Gramer İlmi): İrabın, yani harekelerin değişmesi ve başka şekle girmesiyle mana tamamen değişir. İrabı bilmek ise nahv ilmine bağlıdır.
3- Sarf İlmi: Bu ilmi bilmek gerekir. Çünkü kelimenin şekil ve binalarının değişmesi ile manaları tamamen değişir. İbni Faris (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki:“Sarf ilmini kaybeden çok şeyi kaybetmiştir.”
4- İştikak (Kelime Türetme) İlmi: Bir kelime iki ayrı kökten meydana gelmiş ise onların manası da değişik olur. “Mesih” kelimesinin dokunmak manasına gelen“mesh” ve ölçek manasına gelen “mesahet” kökünden geldiği gibi.
5- Mania İlmi: Bu ilimle sözün manaya göre dizilişi bilinir.
6- Beyan İlmi: Bu ilimle sözün açık ve kapalı manaları, benzetme ve kinayeleri bilinir.
7- Bedi İlmi: Bu ilimle sözün ifade etme bakımından güzellikleri bilinir. Bu üç ilme “İlmi Belagat” denir ki, Kur’an tefsir edenin bilmesi gereken önemli ilim dallarındandır. Zira Kur’an-ı Kerim başlı başına bir mucizedir. Belağatı ile onun benzeri getirmekten herkesi aciz bırakan hali bilinir.
8- Kıraat İlmi: Çeşitli okuyuşlar yüzünden farklı manalar anlaşılır. Böylece bir mananın diğeri üzerine tercihi bilinmiş olur.
9- Akaid İlmi: Kuran’ı Kerim’de bazı ayetler vardır ki, onların zahiri manalarını Allah’u Zülcelal için kullanmak doğru değildir. Bu bakımdan onlarda bir tevile ihtiyaç doğar. Mesela Fetih Suresi 10. Ayette geçen “Allah’ın eli” ifadesi gibi.
10- Usul-ü Fıkıh İlmi: Bununla bir delile dayanarak ve kaynağına inerek hüküm çıkarma yolları bilinir.
11- Sebeb-i Nuzül: Ayetlerin iniş sebebini de iyi bilmek gerekir. İniş sebebini bilmekle mana daha açığa çıkar. Bazen mananın kendisini anlamak bile iniş sebebine bağlı olur.
12- Nasih ve Mensuh İlmi: Kur’an’da lafzı ve manası sonradan başka bir ayet ile kaldırılan ayetler bulunmaktadır. Bu ilim bilinmezse o ayetleri anlamak imkansızdır.
13- Fıkıh İlmi: Bir şeyin teferruatı tam olarak kavranırsa onun bütünü tanınmış olur.
14- Hadis İlmi: Kur’an-ı Kerimde tafsilatı zikredilmeyen ayetleri tefsir eden hadisleri de bilmek gerekir.
15- Vehbi İlim: Bunların hepsinden sonra “Vehbi İlim” gerekir ki, Cenab-ı hakk’ın özel ihsanıdır. Onun hususi kullarına lutfeder.
Halk hazreti Ali (Radıyallahu Anh)’a “Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sana bazı özel ilimler öğretti mi veya başkalarına söylemediği, sana ait özel vasiyeti var mı?” diye sorduklarında bu konuyu işaret ederek şöyle buyurdu: “Cenneti yaratan ve Vücuda can veren (Allah)a yemin olsun ki, bu (bende olan şey) Allah’u Teâlâ’nın kendi kelamını anlamak bir kimseye lütfettiği anlayıştan başka bir şey değildir.”
İbni Ebiddünya (Rahmetullahi aleyh) diyor ki: “Kur’an ilimleri ve ondan hasıl olanlar sahili olmayan deniz gibidir.”
Yukarıda anlatılan bu ilimler Kur’anı tefsir edecek biri için vasıta yerindedirler. Eğer bir kişi bu ilimleri bilmeden Kur’an’ı tefsir ederse, o kendi görüşüne göre tefsir yapmış olur k, bu yasaktır ve bunu yapanlar için tehdit hadisleri vardır.
Kimya-i Saadet’te şöyle yazılmıştır: “Kuran’ı Kerim’in tefsiri üç kişinin kalbine açılmaz.”
1– Arapça ilimlerini bilmeyene,
2– Büyük günah işlemekte ısrar eden veya bid’at işleyene ki, onun işlediği günah ve bid’at yüzünden kalbi kararır. Bu yüzden Kur’anı anlamaktan aciz kalır.
3– İtikadi meselelerde zahiri manaya inanmış olup Kur’an-ı Kerimin herhangi bir cümlesi inancına ters düşünce bundan hoşlanmayan kişiye de Kur’an’ı anlamak nasip olmaz.
Allah bu üç kısımdan bizleri muhafaza eylesin.
Kur’an-ı Kerime mana vermeye kalkışan adama sorarlar: “Sen bunlardan hangisini biliyorsun” diye. Cevap veremez, tutulur. Çünkü ihtisas alanı başkadır. O fitneciliğin, bidatçiliğin tezini yapmıştır.
Dolayısıyla hiç alakası olmadığı, bu ilimlerin onda birini bile bilmediği halde Kur’an’ı tefsir etmeye kalkışan insanların sapıtması normaldir. Çünkü tutunacağı dal, dayanacağı birşey yoktur.
Bilerek saptıran ve ayetleri tahrif edenlerden başka cahil olup iki ayet bile okuyamayan insanlar da vardır. Cehalet mazeret kabul edilmeyeceğinden bu konudaki tehditleride sıralayalım:
Bir Hadis-i Şerifte buyruluyor ki:
“Kim, Kur’an’ın hükümleri ve anlamı hakkında bilgisiz olarak konuşursa, Cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizi, Tefsir-i Kur’an 1)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Kur’an-ı Kerim’in tefsiri, Resulullah’tan işitildiği gibi yapılabilir. “Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur” hadis-i şerifi, bunu bildirmektedir. (1/234)
“Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir” (Nesai)
Allah’u Teala böyle insanlara akıl fikir ihsan eylesin, şerlerinden Ümmeti Muhammed’i muhafaza eylesin.”
Kısa bir özet olarak Kur’an-ı Kerim üzerine söz söyleyecek, tefsir yapacak insanların hangi evrelerden geçmesinin gerektiğini sunmaya çalıştık. Umarız bu kadarı ile de az da olsa tefsir yapmak isteyen, ayetlerden hüküm çıkarmaya çalışan insanlara ışık tutmayı umarız.
Geniş bir biçimde bu konuyu anlatmaya kalkmış olsak, herbir Ayet’i Kerime’nin bu ilimlerden kaç tanesini birden ilgilendirdiğini tek tek açıklamamız gerekir ki, buna ne gücümüz, ne de ömrümüz yeter.
Yapacağımız tefsir, Rivayet Tefsiri de olsa, Dirayet Tefsiri de olsa, bu adı geçen ilimleri bilmeden harekete geçmemiz hem Kur’an-ı Kerim’e, hem de kendimize ihanet olur. Bu yüzden dikkatli olmak, boyumuza uygun işlere kalkışmak en güzelidir.
Son söz olarak, “Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur” hadis-i şerifini tekrar edelim.
Allah Teâlâ, bizleri Allah ve Allah’ın Rasulü Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in sözleri üzerine kendi sözlerini yükleyenlerden uzak eylesin!
Muhammed Mücahid Okcu