Cumartesi, Aralık 14, 2024
Ana SayfaGenel'Paralel Yapının Fail-i Meçhul Cinayetleri Var'

‘Paralel Yapının Fail-i Meçhul Cinayetleri Var’

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan açıklayıncaya kadar bu konuya arkadaş toplantıları hariç kamuya açık alanlarda değinmemeye çalıştım. Bildiklerimin devletin en üst makamındaki sayın Erdoğan tarafından tasdik edilmesi ve “Paralel’in fail-i meçhul cinayetleri var” demesi bütün şüphelerimizi ve konuşmamız halinde başkalarına kötülük yapmış olup olmayacağımız konusundaki kaygılarımız son buldu.

Bu yazıda Paralel’in fail-i meçhul cinayetlerini misallerle açıklamaya çalışacağız. Önce Cumhurbaşkanımızın birkaç gün önce yaptığı bir konuşmasından bir iki cümleyi buraya alalım.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TOBB heyetini Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabulünde çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gezi protestoları ve 17´25 Aralık Operasyonlarının darbe girişimi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapıya ilişkin “Bu yapının kirli, faili meçhul cinayetlere dahi bulaştığını görüyoruz. Daha şaşırtıcı şeyler de ortaya çıkacak” dedi.

Aslında bu cümleler bugün yapılan paralel yapı operasyonlarının ilk ağızdan verilen bir işareti idi. Fakat şakirtler başka mihrakların ağızlarına bakmaktan bu işareti algılayamadılar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan:

Pensilvanya İhanet Çetesi P.İ.Ç.’in en büyük hedefi Recep Tayyip Erdoğan’dı. Onu ortadan kaldırmak için hem silahlı cinayet çetelerini hem de beddua seansları ile onu yoketmek için doldurulmuş kıtalarını harekete geçirdiler.
Sayın Erdoğan’ın da dinlediği ve inanmakta güçlük çektiği kasette F. Gülen: “Üç yıldır Uzun’un ölümü için dua ediliyor. Hala ayakta. Demek ki halisane dua etmiyorsunuz. MOSSAD, CIA ve diğerleri Uzun’u götürmek istiyor. Bize de onun akılsız davranışları yüzünden ’159 ülkedeki okullarınızı kapatırız ya da RTE’yi götürüsünüz’ diyorlar. Hizmetimizin selameti için 1 kişi veya ülke gitse ne olur.” diyordu.

Bu ifadeler, Erdoğan’ın hem lanet yolu, hem de silahlı eylem yolu ile ortadan kaldırılmaya çalışıldığının kesin işaretlerindendi.

Paralel Yapı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a onun üzerinde suikast teşebbüsünde bulundu. Fakat öldürmeyen Allah bu teşebbüsleri bir bir boşa çıkardı.

Başbakanlığı döneminde Bosna ziyareti sırasında ayran ile zehirleme teşebbüsü bunlardan sadece biri idi.

Güya buradaki suikast teşebbüsünü F. Gülen bir gün önce rüyasında görmüş de, “O ayran zehirli sakın içmesin” demiş. Hazırlayan da suikasti haber veren de kendisi idi.

Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal

Hıristiyanlık Dünyası’nı ve Paralel gibi illegal yapıları çok iyi bilen Aytunç Altındal şu bilgileri veriyordu.

“Ancak ilginç olan bu değildi. Papa II. John Paul neredeyse 100 yıldır uygulanmayan bir “Papalık Hakkını” da bu atamalarda kullanmıştı. Vatikan terminolojisinde “in pectore” diye bilinen bu uygulamaya göre Papa 20 Kardinaline ek olarak iki de “in pectore” yani GIZLI Kardinal atamıştı. Söz konusu sözcük Latince “Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı” anlamına gelmektedir.

Diğer bir anlatımla “in pectore” ile yıllardır Vatikan’ın “gizli” hizmetinde çalışan ve/fakat KENDI ÜLKESINDE KIMLIĞINI GIZLEYEN BAŞKA DINE MENSUP iki kişi şu anda Vatikan’da Kardinal yapılmış bulunuyorlar. Papanın özel “Audiance=Görüşme” yapmasındansonra Kardinalliğe getirmeye uygun gördüğü bu kişilerin kim oldukları şu anda Papa dahil sadece 7 kişi tarafından biliniyor. Geleneğe göre Papanın bu şahısların kimliklerini ölümünden önce açıklaması gerekiyor, yoksa bu kişilerin “in pectore” statüleri kimlikleri açıklanmadan sürecek.

Yıllardır Vatikan’ın isteklerini yerine getirerek “Gizli Katolik” olarak çalıştıkları ve bizzat Papanın dediğine göre gerçek kimliklerinin açıklanması halinde ihanetleri nedeniyle kendiülkelerinde ÖLDÜRÜLEBILECEKLERl ihtimali bulunan bu iki kişi acaba kimdir?

Bunlardan birinin Çin Halk Cumhuriyetindeki bir din adamı olduğu tahmin ediliyor. Diğeri de acaba Orta Doğu’dan Müslüman bir lider, kral ve/veya bir din adamı mıdır? Soğuk savaş yıllarında CIA hesabına çalıştığı bilinen Papa II. John Paul’un Vatikan’daki Mafyası OPUS DEI’nin Orta Doğu’da hangi liderlerle kol kola ve sermayesiyle iç içe olduğu biliniyor. Birkaç yıl içinde çok hazin bir “ALDANIŞ’la karşılaşmasınlar diye Orta Doğu’nun Müslümanları busoruyu kendilerine sorsalar iyi ederler, kanısındayım..”

Bu ve diğer açıklamalarından sonra F. Gülen’in Vatikan’ın Gizli Kardinali olduğu dedi kodudan öte ifşası ayyuka çıktı.

Neticede Aytunç Altındal Paralel Yapı’nın hedef tahtasına oturmuştu. Dosyası İsviçre’den Pensilvanya’ya gönderildi.

Gülen tarafından muhakeme edildi ve ölüm fermanı çıktı. Burada bir problem vardı. İsviçre’de infazı kimin yapacağı konusu. İnfaz ihalesi CİA’de kaldı.

Alpler’de yaşayan Altındal genel muayene için hastaneye gitti. Sonuçlar iyiydi. Hiçbir hastalık belirtisi yoktu. Her şey yolundaydı. Fakat bir ay kadar sonra kanserden öldü.

Çünkü hastanede şırınge ile kanser mikrobu verilmişti. CİA için bu operasyon çok küçük bir işti.

Merhum Aytunç Altındal kızına bıraktığı vasiyetinde “Ölümüm araştırılsın, beni CİA zehirledi” dedi.

CİA’in küçücük bir iğne ile kanser başta olmak üzere bütün hastalıkları bulaştırdığını daha önceden biliyorduk.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım:

Bülent Yıldırım, Gazze’ye yardım gemileri göndererek dünyanın dikkatini Filistin’e çevirmesi ile ateş toplarını üzerine çekmişti. Mavi Marmara Katliamı ile sonuçlanan bu yardım götürme kesintiye uğramış, dokuz Müslüman Yahudi ordusu tarafından şehid edilmiş, yardım malzemeleri gemilerle birlikte gaspedilmişti, ama Yıldırım hedef olmaktan kurtulamamıştı. Çünkü İsrail, Gülen ve Örgütü için vazgeçilmezlerin en başında bulunuyordu.

Mavi Marmara Davası’ndan vazgeçmesi için yapılan ikaz ve tehditler ölüm kararı ile son buldu. Gülen’in Adamları Bülent Yıldırım’a “dosyasının Pensilvanya’ya gönderildiğini, kararı Gülen’in vereceğini” çekinmeden itiraf ediyorlardı.

Nihayet Gülen’in muhakeme ettiği Bülent Yıldırım ölüm ile cezalandırıldı.
Bu dosyada ihale MOSSAD’a verildi. Çünkü onlar Türkiyede infaz yapma konusunda çok ama çok usta idiler. Ankara’ya MOSSAD ajanlarından oluşan bir ekip gönderildi.

Ajanlar, Uğur Mumcu suikastında uyguladıkları metoda benzer bir metodla Yıldırım’ı ortadan kaldıracaklardı.

Ankara’ya geldiler ve İsrail’in Ankara Büyükelçiliği’ne yerleştiler. İnfazı gerçekleştirecek ve Mumcu olayında olduğu gibi Emniyet Kuvvetleri’nin başım gözüm diyerek zaman geçirdikten sonra uyanıncaya kadar sınırdışına çıkmış olacaklardı.

Bir TV’de Bülent Yıldırım, “Pensilvanya’dan infaz kararı çıktığını” ve “kendisini öldürmek için bir MOSSAD ekibinin Ankara’ya geldiğini” açıkladı.

O günler bu ajanların hareketlerini bilebildiğim kadarıyla Bülent Yıldırım’a twitter aracılığı ile haber vermeye çalışıyordum.

Ölüm Timi, Ankara ile İstanbul arasında bir süre mekik dokudular. Sonunda Türkiye’yi terketmek zorunda kaldılar. Çünkü Yıldırım’ın infazı Mumcu infazı kadar kolay değildi. Sonra MİT onlara manevra alanı bırakmıyordu.
MOSSAD Ajanları’nın yurdu terketmesinden sonra İHH’nın Ankara Şubesi’ne uğradım. Temsilci arkadaşa: “Bülent Beye selam söyleyin, artık rahat olsun! MOSSAD Timi Türkiye’yi terketti”demiştim.

MOSSAD’ın Bülent Yıldırım suikasti fiyaskoyla neticelenmişti.

Araştırmacı Yazar Fatih Tezcan:

Genç ve heyecanlı yazar Fatih Tezcan yazı ve konuşmaları ile Gülen ve grubunu nefes alamaz hale getirmişti. Devamlı tehdit alıyordu. Hatta bir TV Tartışma Programı’nda Gülen için “emekli vaiz” dediği için Nuh Gönültaş’ın sözlü saldırısına ve ağıza alınmayacak hakaretlere maruz kalmış, Canlı yayın kavgası Gönültaş’ın stüdyoyu terketmesi ile son bulmuştu. Aslında Gülen “emekli vaiz” bile değil “müstefi vaiz”di.

Tezcan’ın dosyası da ABD’ye gönderildi. Karar verildi. Bu arkadaş için bayağı hayıflandım. Günlerim onu bu cendereden nasıl kurtarırım planları ile geçti.

Tabii bu arada dershane savaşı sona ermiş, 17-25 Aralık 2013 Darbe girişimi devreye sokulmuştu. Darbe hedefine ulaşsaydı, Fatih Tezcan’ı ya mezarda ya da kodeste bulmamız süpriz olmayacaktı.

Bu saydıklarımdan başka iş dünyası, medya, asker, emniyet, sivil toplum kuruluşları gibi alanlarda yüzlerce vatandaş hedef taktasına oturtulmuştu. Onlar da devamlı tehdit ediliyor, susturulmaya çalışılıyordu.

Bu yazıda biz birkaç misal vererek Paralel Yapı’nın cinayetlerine dikkat çekmeye çalıştık. Fırsatını bulsalar binlerce, hata milyonlarca Anadolu insanını gözlerini kırpmadan ortadan kaldırırlar.

Onların fişleme ve susturma eylemlerinden 1988 yılında haberdar olmuştum.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu cinayeti başta olmak üzere bütün fail-i meçhul cinayetler yeniden araştırılmalı, paralel yapının izleri aranmalıdır.

Muhammed Mücahid Okcu
mucahidokcu@gmail.com

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments