Zor olsa da, bazı soruları sormak ve bunların cevaplarını da almak zorundayız. Bu yüzden geçmişte başımıza örülen çorapları ve bunların neticesinde uğradığımız zararları tesbit etmemiz gerekir. Bir daha aynı hataya düşmemek için, Osmanlı’dan kalan son kalelerimizi de kaybetmemek için elimizden geleni yapmak mecburiyetindeyiz.
Burnumun direğini sızlatan pis kokular asla eksik olmuyor. Eskiden bazı şeyleri midem almıyordu, şimdi hiç almıyor. Duyduklarım, okuduklarım, yaşadıklarım ve hissettiklerim beni çıldırma noktasına getiriyor. İhanetin büyüklüğü gözlerimizin önüne seriliyor.
Meselelerin aslını kavrıyorum, ama bu kadar büyük oyunun, ihanetin ve kumpasın bu milletten nasıl saklandığını bir türlü anlamıyorum.
Bu millete iyiliğin kötülük, kötülüğün de iyilik olarak nasıl kabul ettirildiğini bir türlü anlamıyorum.
Bu kadar badire atlatmış bir millete Allah, Peygamber, Kitap ve Vatan Düşmanı adamların vatansever, Müslüman evletlarının da vatan düşmanı kabul ettirilmesini bir türlü anlamıyorum.
Göz göre göre 25 milyon kilometre kare toprağımızın elimizden nasıl alındığını bir türlü anlamıyorum.
Bize 780 kilometre kare tutan Anadolu’nun dışında kalan vatan topraklarını işgalcilere hediye etmeyi nasıl kabullenmemizi bir türlü anlamıyorum.
Bir yarım adaya hapsedilmemizi, Vatan Düşmanları’nın çizdiği ve adına da Misak-ı Milli dedikleri sınırların dışındaki kardeşlerimizi küfrün eline teslim etmeyi nasıl kabullendiğimizi bir türlü anlamıyorum.
Bir de Küfür Milletleri’nin yanında yer almayı ve onlarla beraber bize karşı savaşmayı göze alan, küfrün maşası, piyonu, marabası olan insanların mantalitesini bir türlü anlamıyorum.
İNSANIN KAFASINI KARIŞTIRAN SORULAR
Biri size “Kurtuluş Savaşı Osmanlı’yı yıkmak için yapılmıştır!” derse… Biri size “Biz Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaştık!” derse… Biri size “Ankara’da kurulan hükümet bir paralel hükümetti!” derse… Biri diğeri size “Hükümet üyelerinin tamamı Selanik veya Macar Yahudisi idiler!” derse… Bir diğeri de her ağzını açtığında Osmanlı’ya küfrederse, siez hiçbir şey olmamış gibi bön bön bakar mıydınız? Asla! Beş bir voltluk elektriğe kapılmış gibi beyniniz parça parça mı olurdu? Evet!
Bu durumda sonuç ne olurdu? Herhalde hiçbir şey olmamış gibi beklememiz saflık olur değil mi? İşte ben bu noktada bütün vatan evlatlarını ve tarihçileri sahneye davet ediyorum.
Sadece Kurtuluş Savaşı ne için yapılmıştı, bulun diyorum.
KURTULUŞ SAVAŞI HİÇ OLMADI MI? YA DA OSMANLI’YI YIKMAK İÇİM MİYDİ?
Yine bir 29 Ekim’i kutladı millet. Saf, sade ve hiçbir şeyden habersiz olarak yürekten kutladı. Gerçeği, yanlışı, ihaneti, algıyı sorgulamadı bile. Hiçbir şeyi sorgulamadı. Ancak ben bu konudaki ifirafları ve diğer parçaları bir araya getirerek resmi tamamlama çabasındayım.
“Geçmişe mazi” derler anlayışı ile hareket edemeyiz. Geleceğe nasıl yürüyeceğimize karar verebilmek için maziyi en ince noktalarına kadar bilmek zorundayiz. Geçmişin doğrularını, yanlışlarını, güzelliklerini, çirkinliklerini, ihanetlerini bilmek zorundayız.
Mazimizdeki eksi ve artıları bilmiyorsak, gelecekte yine aynı hatalara düşer, aynı oyunlara kurban gideriz.
Dikkat ederseniz, bizi bir taraftan mazimize düşman etmeye çalışırken, diğer taraftan mazimizi unutturmaya çalışıyorlar. Bunu bir noktada başardılar bile.
İTİRAFLARLA CUMHURİYET GERÇEĞİ
Birilerini rahatsız edecek olsak da gerçeğin üzerinin daha fazla örtülmesine sessiz kalamayız. Böyle bir tavır olsa olsa kendimize ihanet olur. O yüzden de her şeyi ortaya sermek zorundayız.
Ben kalkıp bizim Kurtuluş Savaşı dediğimiz savaş, aslında Osmanlı’yı yıkmak ve ümmetin nüfusunu azaltmak içindi, desem kıyamet kopar. Lakin bunu o tarihin şahitlerine bırakmama da engel olma kavgası verilmez sanırım.
İşte o itiraflar:
“Gerçekte Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmadı, Cumhuriyet kamuflajı içinde Ankara’da kurulan paralel hükümet Osmanlı’yı yıkmak içindi! İçlerinde hiç Türk yoktu, tamamen Mason Locaları’nın desteklediği Selanik veya Macar Yahudisi’ydi. (Falih Rıfkı Atay)
Bu zat Mustafa Kemal’in yakınında olan bir adam. 1950 yılına kadar da CHP listelerinden milletvekili seçilen biri. Yani katıksız Kemalist ve CHP’li. Yukarıdaki sözleri sarfeden de o. İster iddia olsun, isterse itiraf olsun artık farketmiyor.
Üç asır boyu süren Osmanlı ile savaş, üç asırdan beri yapılan dinsizleştirme kavgası, iç ve dış düşmanların birlikte hareket etmesi ve sonunda gelen itiraflar.
Ekrem İmamoğlu, milletin gözünün içine baka baka utanmadan “145 yıldır biz demokrasi için mücadele ediyoruz” demişti. Bunu düşünebilen her insan “Osmanlı ile 145 yıldır savaşıyoruz” diye anlamışlardı. Yanlış bir analama yoktu bunda. Sonradan kıvırsa da, onun sözlerinden ne kastettiği üzerinde isabet edilmişti.
Sözünü ettiği tarih, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilip katledilmesi ve Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta çıktığı tarihlere denk geliyor.
Yine sosyal medyada “Biz Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaştık” paylaşımları eksik olmuyor.
Bunları alt alta dizdiğiniz zaman laf olsun diye söylenecek sözler olmadığını görürsünüz.
“ANKARA HÜKÜMETİ’NİN ÜYELERİNİN TAMAMI SELANİK VE MACAR YAHUDİLERİ’YDİ”
Bu söz ne bana ait, ne de babama. Çanakkale Gazisi dedemin de sarfetmeyeceği bir söz. Bu sözün sahibi Atatürk’ün adamı ve CHP’nin milletvekili Falih Rıfkı Atay. Ancak sözleri yenilir, yutulur ve unutulur cinsten değil.
“Gerçekte Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmadı, Cumhuriyet kamuflajı içinde Ankara’da kurulan paralel hükümet Osmanlı’yı yıkmak içindi! İçlerinde hiç Türk yoktu, tamamen Mason Locaları’nın desteklediği Selanik veya Macar Yahudisi’ydi. (Falih Rıfkı Atay)
Ne demek “Hükümette Türk yoktu.”
“Hükümet üyelerinin tamamı Mason Locaları’nın desteklediği Selanik veya Macar Yahudisi’ydi.” ne anlama geliyordu?
Bir de, “Ankara’da kurulan paralel hükümet…” ne anlama geliyor? Paralel hükümet kurmak en basit anlamı ile vatana ihanet değil mi?
Bizler toprak, can ve malımızı bizi Kainat’ın Düşmanı Siyonistler yönetsin diye mi verdik?
25 milyon kilometre kare toprağı bizim başımıza bela edilen kafirler yüzünden mi kaybettik?
“Ankara Hükümeti’nin üyelerinin tamamı Selanik veya Macar Yahudileri’ydi.” sözleri neyi kastediyor?
Yanlışsa, düzeltin! Doğruları konuşuyorsam, o zaman da sözün hakkını verin. Bir üçüncü bir şıkkın olmadığını çocuklar bile biliyor.
Artık bizim ninniye ihtiyacımız yok!
OSMANLI YIKILINCA NELERİ KAYBETTİK
Osmanlı yıkılınca neleri kaybettiğimizi çok az insan düşünüyor veya merak ediyor sanıyorum. Eğer böyle bir kaygımız olsa, herbirimiz meydana çıkar ve gereğini yapardık. Ya da kandırıldığımızı kavramış olsaydık, yine mücadele ederdik.
Bir zamanlar bizim 24 milyon kilometre kare toprağımız vardı. Dışarıdaki kafirler ile içerideki hainlerin birlikte bize karşı savaşmaları neticesinde hepisine yakınını kaybettik.
Bu bağlamda Onsmanlı yıkılınca neleri kaybettiğimizi soralım:
- Devletimizi kaybettik.
- İsmimizi kaybettik. Bir millet ve devletin isminin kaybetmesinin ne anlama geldiğini bilenler anlatsın lütfen.
- Birliğimizi kaybettik. Bütün dünya Müslümanları Osmanlı Sancağı altında toplanıyordu. Devletin kaybı, birliğin kaybını hızlandırmıştır.
- Uluslararası Hukuk alanında bütün haklarımızı kaybettik.
- Sahibi olduğumuz topraklar üzerinde hak isteme hakkımızı kaybettik.
- 11 milyon km2’den fazla bir toprağı, 1913 ile 1923 yılları arasını kapsayan sadece 10 yıl içinde kaybettik.
- Ve 780 bin kilometrelik bir alana hapsedildik.
İnsaf edin ve açık açık söyleyin. Gerçekten biz kurtulduk mu?
“KURTULDUK” SÖZÜNE ASLA İNANMADIM
Çocukluğumdan beri “Kurtuluş, kurtulduk, kurtardı.” sözlerine asla prim vermedim. Mezara kadar da prim vermeyeceğim inşaallah! Çünkü söylenen sözlerle meydana gelen olayların frekanslarını birbirleri ile bağdaştıramadım.
Artık benim gözümde “Kurtuluş Savaşı” bir tiyatro oyunu kadar bile gerçek değil. Bir asır boyu her gün, her saat, her dakika ve saniye beyinlere kazınmış olan bu yalanı bir günde beyinlerden silmek de mümkün değil.
Kurtuluş Savaşı’nın yanlış anlatılan olgusunu beyinlerden sildiğiniz an bütün taşlar yerinden oynayacak. Dayatılan bütün kutsallar çöpe atılacak. Bütün planlar yerle bir olacak. Tabular tamamen yıkılacak. Buna bize tuzak kuranlardan kim razı olur?
BİR ASIR BOYU CEVABI VERİLMEMİŞ SORULAR VAR
Buraya kadar anlattıklarımızdan bu milletin kurtuluş savaşını vermeyip tiyatro oynadı anlamı çıkmasın. Milletten şüphem yok. Millet gerçekten Osmanlı’nın bütün topraklarında canını dişine takmış her şeyini feda etmiştir. Bu fakirin 93 Harbinde iki, Filistin Cephesi’nde 500 İngiliz Süvarisi’ne teslim edilen 75 bin vatan evladının arasında da iki olmak üzere dört atası şehid olmuştur. Ve dedem de Çanakkale Gazisi’dir.
Ancak bir de aynanın arkasındakiler var. Bizi vatan için savaştırdıklarına inandırıp Osmanlı Devleti’ni yıktıranlar var. Yukarıda sorduk, yine soralım.
Falih Rıfkı Atay’ın bahsettiği “Ankara’da kurulan paralel hükümet” ne anlama geliyor?
Çanakkale’de savaşı kazanmışken, bütün düşmanları denize gömmüşken, 1920 yılında İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesi ne anlama geliyor? İstanbul’a bu Küffar Orduları nasıl girdiler ve ne zaman gittiler?
Filistin Cephesi’nde 75 bin askerimizin 500 İngiliz Süvarisi’ne teslim olması veya teslim edilmesi ne anlama geliyor? Çünkü Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığının: “75.000 esir, 360 top, 800’den fazla makineli tüfek, 200 kamyon, 44 otomobil, 89 lokomotif, 468 yük ve yolcu vagonu” zayiatı olmuştur.
Bunlar soruların sadece birkaçıdır. Yüzlerce soru var.
NEDEN İSİM DEĞİŞTİRDİK?
Alman (Germen) İmparatorluğu yıkıldı, ama yine Almanya devlet ismi olarak kaldı. Japon İmparatorluğu yıkıldı, ama Japonya Devleti yine aynı ismi muhafaza edildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce var olan her devlet ismini savaş sonrası da korudular.
Ancak biz ismimizi değiştirdik? Ama neden? Neden Osmanlı Devleti olan devletimiz bir saniyede Türkiye oldu? Baba mirasını reddeden bir evlat konumuna düştük. Bunu yapmakla uluslararası alanda neleri kaybettiğimizi düşünen var mı acaba?
Sanmıyorum. Öyle bir kaygı olsaydı, bu ihaneti kimse yapmazdı. Ama ihanetin en daniskası yapıldı.
O gün Osmanlı Devleti’ni yıkanlar, onun yerine kurulmasına izin verdikleri Türkiye’yi bir asır sonra toptan yoketmeye çalışıyorlar. Bugün Osmanlı İmparatorluğu’ndan bize kalan mirasın son parçalarını da elimiden alma savaşı var. Ortadoğu’yu yeniden paylaşmak için çırpınıyor dünyanın katilleri.
TARİHÇİLERİ MEYDANA DAVET EDİYORUM
Ben tarihçi değil İlahiyatçı’yım. Bu gibi konularda bildiğim kadarıyla konuşur, gerisini erbabına bırakırım. Bu tavır benim için haddini bilmektir.
Kurtuluş Savaşı bir kurtuluş mu, ihanetin sergilenmesi mi? Bunun cevabını tarihçiler versinler. Benim ve milletimin ya kuşkularını gidersinler, ya da gerçeği itiraf etsinler. Hiçbir şeyin üzeri örtülmesin. Sorular muallakta kalmasın. Cevaplar da doyurucu olsun.
Gerçeğin ortaya çıkarılıp gerekli tedbirlerin alınması… Hakikati bilenlerin itiraf etmeleri… Yanlışların ve yapılan ihanetlerin tespiti… Hainlerin ve suçluların isimlerinin belirlenmesi vatan sevgisinin bir gereğidir. Bunları yapmak bizi asla küçültmez, aksine yüceltir.
Biz, bunların yapılması için herkesin kollarını sıvamasını ve işe koyulmalarını bekliyoruz.
Bu konuda en can alıcı cümleyi Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten okuyalım:
“Dünyada bin yıllık tarihi silinen ve o günü bayram olarak kutlayan başka bir millet yoktur.”
Bütün prangaları tek tek koparıp 17. büyük devletimizi kurmak için canını hemen vermeye hazır sadece ben değil, milyonlarca ben var.
Gerisi laf-ı güzaf…
Muhammed Mücahid Okcu
www.muhammedmucahid.com