Salı, Mart 19, 2024
Ana SayfaGenelDiyanet İşleri Başkanı'na Açık Mektup

Diyanet İşleri Başkanı’na Açık Mektup

HAC BİR İBADET Mİ, TURİSTİK GEZİ Mİ?

Üç yıl kadar önce internet sitemde yayınladığım ve saldırılar sonucu internet sitemizin çökmesi sebebiyle arama motorlarında gözükmeyen bu mektubun heba olmasına razı olamazdım. Bu gidişle devamlı olarak dijital teröristlerle mücadele etmek zorunda kalacağımız için bu mektubun tarihe kaydedilmesi gerektiğini düşünerek buraya aldım. Aynı zamanda hacda yapılan yolsuzluk ve haksızlıkların bir özeti durumunda olan bu mektubun faydalı olacağından eminiz.

İşte o mektup:

Sayın Diyanet İşleri Başkanı.

Yıllardan beri devam eden ve kangren olmuş bir hastalıktan bahsedeceğim size. İbadetleri eksilten, ortadan kaldıran veya gereksiz gören bir anlayıştan. Özellikle de hac ibadetine karşı girişilen bir savaştan

Kimine ömründe bir defa, kimine de hiç nasip olmayan hac farizasından söz ediyorum. Bu ibadetin Allah ve Rasûlü’nün emirlerine uygun olarak yerine getirilmediğini artık herkes biliyor. Sağır sultan bile bu konudaki şikayetleri duydu. İnşaallah Diyanet İşleri Başkanlığı da duymuştur diyemiyeceğim. Çünkü problemin ana kaynağı Diyanet İşleri Başkanlığı Hac Organizasyonu ve diğer bazı organizatörlerdir.

Halbuki Müslümanların din ve diyanetinden sorumlu olan Diyanet İşleri Bakanlığı hac konusunda da diğer kurum ve kuruluşları kontrol etme, yanlış, hata ve suiistimalleri düzeltme makamıdır. Gerektiği zaman yaptırımlar uygulayacak bir kurumdur. Ancak bugüne kadar “balık baştan kokar” sözünü ispat eden bir anlayışın ortasında yer aldı. Bundan sonra böyle gitmemesi için birilerinin ağzını açması gerekiyor. Konuşarak yanlışların düzeltilmesine vesile olması gerekiyor. Ben de bunlardan biriyim.

Biraz kaba diye tabir edilen bir tarzda konuşuyor olabilirim. Kusura bakmayın, ama ne şiş yansın ne de kebap hesabı yapan bir adam değilim. O yüzden ezile büzüle konuşmayı hiç mi hiç sevemedim. Mesele dinim olunca büsbütün raydan çıkarım.

Yıllardır üzerinde durduğum ve bir gün mükemmeli yapılmaya başlanır diye umutla beklediğim bir ibadettir hac. Ancak tam tersine doğru yol alındığını görmek artık “yeter” deme noktasına getiriyor insanı.

Ezbere konuşmuyorum, konuşmayacağım. Masabaşı yazı yazmaktan da nefret ederim. Bir umre ve iki hac farizasını yerine getirirken bütün olumsuzlukları bizzat kendim yaşadım, gördüm ve duydum. Her yıl hacca giden arkadaşlarımdan da sorarak öğrendim. Çoğu kez hafiye tabir edilen bir tavır ile işe eğildim. Bu sözlerim 2000 yılından öncesi sadece duyarak, sonrası da bizzat yaşayarak doldurduğum bilgi dağarcığımdan taşan bilgilerdir. Bunu kulak ardı etmeden olaylara bakılmasını isterim.

Hacda yapılan yolsuzlukları, yanlışları, hataları ve suiistimalleri yer ve saat göstererek anlatmaya bile hazırım. Gerekirse kurum, kuruluş ve kişilerin isimlerini vererek kimlerin ne yaptığını açıklamaya hazırım. Sadece söz söylemiş veya kurum, kuruluş ve kişileri eleştirmiş olmak için meydana çıkmıyorum.

Kurumda neler oluyor? Başkanlık hangi planları yapıyor? Bu konuda neler konuşuluyor, bilmiyorum, ama işlerin hiç iç açıcı olmadığı kafile başkanları ve bunların üst sorumlularının hareketlerinden anlaşılıyor.

Ben, yapılan yanlış ve eksiltmeleri madde madde sıralayacağım. Siz de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başında yer alan bir amir olarak bu konuda neleri yapıp yapamayacağınızı Müslümanlara ifade edeceksiniz. Bundan eminim.

Hac’da yapılan hata, yanlış ve suiistimaller daha yola çıkmadan başlıyor:

  1. Namazların cem edilmesi.

Bunun bir dayanağı asla yok! Ancak birileri kafasından fetva veriyor diğerleri de dinde hüküm imiş gibi sarılıyor. 2016 yılında Almanya Düsseldorf’dan Cidde’ye uçtuğumuz gün bu hata yapıldı. Namazlar cem edildi.

At ve katır sırtında yol alacak veya yürüyecekseniz, buna Hanefi Mezhebi hariç diğer mezheplerden bir cevap alırsınız. Ancak “yürüyerek seyahat ediyorsanız” kaydını unutmayacaksınız.

Suud Havayolları ile uçacaksanız, havalimanında hacı adaylarına namazları cem ettiren adamların cehaletine şapka çıkarmanız gerekir. Çünkü Suud Havayolları’nda olduğu gibi bir çok Müslüman ülke uçaklarının içerisinde mescidler var.

Diyanet, uçtuğu Havayolları’na “Siz bizim hacılarımızı taşıyacaksınız. Öyle ise uygun olan bir yerden 3, 4 koltuğu söküp orayı mescid haline dönüştürün” diyemedi değil mi? Yine diyemiyecek mi?

O tarihde Düsseldorf Havaalanı’nda öğle vaktinde öğle ve ikindi namazları cem edildi. Ben buna muhalefet ettim uçakta ikindi namazını acil çıkış kapısının yanındaki boşlukta kıldım.

Akşam ve yatsı namazlarını yatsı vaktinde Cidde’de cem ederek kılacağız” dendi. Ancak Sabah namazının vaktinde akşam ve yatsı namazı kılındı.

Tabii bunun adı da “Namazların cem edilmesi” oldu. Dönüşte de aynı hatalara imza atıldı. Bunları düşünüp taşınmadan kim emrediyor, kim de bunlara riayet ediyor?

Kafile başkanlarının böyle davranmasına başkanlığınızdan izin verilmiyorsa, kim izin veriyor? Onlar kendi reylerine göre mi hareket ediyorlar? Hariçten birileri mi bunların burunlarına birer tasma takıp ayı oynatır gibi oynatıyor?

Lütfen bana “Niye bu kadar kabasınız?” demeyin. Çünkü bu kafile başkanları o kadar pervasız ki, ellerinden gelse kendilerine en küçük bir hatırlatmada bulunanların canlarını alacak durumdalar. Bunları bizzat yaşayan biri olarak lütfen izin verin de benim de surat asma hakkım olsun. Bu sertliğim kişi ve kurumlara düşmanlığımdan değil, dinime ihanet edenlere olan tahammülsüzlüğümden kaynaklanıyor. Bunu da herkes bilsin.

2- Terviye günü Mina’da geceleme kaldırılmıştır. Bütün mezheplere göre sünnettir. Yapılmazsa cezası sadaka vermektir.

Terviye günü Mina’da geceleme ibadetini kaldırmaya sebep olarak çadırlarda yangın çıkma tehlikesi gösteriliyor. Bu en büyük yalanlardan biridir. Her yıl Müslümanların gözlerinin içine baka baka tekrarlanan bir yalandır. Aynı gece Arafat’ta köşklerde mi kalıyoruz? Mina’da tehlike var da, Arafat’ta bu tehlike yok mu? Orada da çadırlarda kalmıyor muyuz?

Uçuk sebepler ileri sürenlere bunları anlattığımız zaman kafile başkanlarınız “Diyanet’te Mina olayı yok! Sen Diyanet’in internet sitesine bakmadın mı?” diye hacı adayını suçluyorlar.

Bizzat bana söylendi bu sözler.

Yazıklar olsun! Adam nasıl bir kafile başkanı, dahası nasıl bir imam veya müftü ki, internet sitesinde yazmıyor diye ibadeti yok sayıyor? Biz Hac’da Mina ibadetini kaldırdık deme cesaretini gösteriyor.

Bu nasıl bir insanlık? Bu nasıl bir din görevlisi? Lütfen bunun adını siz koyun.

3- Müzdelife vakfesi sabah namazından sonradır! Hacılarınızın büyük bir bölümü Müzdelife Vakfesini yapmıyor.

Müzdelife Vakfesi tamamen kaldırılmış durumda. Yatsı namazının vaktinde akşam ve yatsı namazı cem ediliyor ve hemen yola çıkılıyor. Gecenin yarısı bile olmadan şeytan taşlamaya Mina’ya gidiliyor. Daha sonra yine değineceğiz, lakin bir çok kafile Müzdelife vakfesini asla yapmamış oluyor.

4- Vakti gelmeden Müzdelife’yi terketme.

Bu büsbütün yanlış. Hz. Hafsa Validemizin özürü yüzünden Rasûlullah (s.a.v.)’in izniyle Müzdelife’yi erken terketmesi ve şeytan taşlamaya gitmesini dikkate alan İmam Şafiî’nin böyle bir fetvası var. Ancak o fetva özürlüler için geçerli. En önemlisi de İmam’ın gecenin yarısından sonra notunu kimse unutmasın. 2016 yılı Hac Mevsimi’nde gecenin yarısı saat sıfır bir (01:00) civarı idi.

Hacılar ise saat 22:00’den önce Müzdelife’yi terketmeye başladılar. Hani İmam Şafiî’ye uyuyordunuz beyler? Bu nasıl uyma ki, onun “Gece yarısından sonra Müzdelife terkedilebilinir” sözünün hilafına hareket edip yatsı namazından hemen sonra Müzdelife’yi terkediyorsunuz?

Bu ibadet cinayetini işlemekte haya etmeyen kafile başkanlarına siz hem yalancı hem sahtekarsınız desem yanlış mı yapmış olurum?

5- İlk şeytan taşlaması Arefe gecesini Bayram’a bağlayan gecenin başında yapılıyor. Yanlış!

Gecenin yarısından çok önce taşlama yapan kafileler mevcuttur. Düşünün saat 20:00’de otobüslerle Müzdelife’ye gelen hacılar, namazın sonunda yaptıkları kısa bir duadan sonra yola çıkıyor ve şeytan taşlamaya götürülüyorlar.

Bayramın birinci günü, büyük şeytan denilen Akabe Cemresi’ne yedi taş atılır. Bu taşların atılma zamanı; Hanefi ve Maliki mezheplerine göre fecr-i sadıktan itibaren başlar, ikinci gün, fecr-i sadığa kadar devam eder. Bu zaman diliminde taşlar atılmazsa kurban cezası gerekir.

Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre, Akabe Cemresi’ne taş atma Arefe gününü bayramın birinci gününe bağlayan gece yarısından sonra başlar. Buna da Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin zaruret halinde izin verdiğini biliyoruz.

Müzdelife Vakfesi’nde yapılan hata, şeytan taşlamasında yine tekrarlanıyor. Aslında birinci şeytan taşlaması hükmen yerine getirilmemiş oluyor. Çünkü vaktine riayet edilmemiştir.

Bunun fetvası da izdiham. Yalan. Ara ara bu izdiham konusuna değineceğiz.

6- Şeytan taşlamaları geceye bırakmama sünnettir. Cezası sadaka vermektir.

Bir defa ilk taşlama geçerli değil. Bu asla unutulmasın! Ondan sonraki bütün şeytan taşlamaları da geceye, hatta ertesi günkü sabah namazının vaktine bırakılıyor. Neden?

İzdihamdan dolayı böyle yapılıyormuş. Sevsinler o izdihamı.

Ben ve eşim bütün taşlamaları gündüz öğleden sonra yaptık. Hiçbir engel yoktu. Mina bomboştu. İzdihamdan söz eden kaç kafile başkanınız gündüzleri Mina’yı kontrol edip size rapor yazıyor? Bir tanesi bile değil…

Taş attıktan sonra ters istikamette yol almaya çalışan insanlar dönemi çoktan bitmiş. 2002 yılı bu izdihamda ben bile tehlikeden dolayı korkmuştum. Fakat 2016’da bir taraftan girdik, öteki taraftan çıktık. Günün her saatinde cemrelerin yanına kadar girme imkanı var.

Yine tekrar etmem gerekirse cemre taşlama alanı gündüz olabildiğince boştu. İzdiham yoktu. Kimsenin korkmasına da gerek yoktu.

7- Hacılar Arefe Gecesi saat 23:30’da ihramdan çıkarıldılar.

Başlıkta yazılanları yanlış okumadınız. Hacılar Arefe Gecesi saat 23:30’da ihramdan çıkarıldılar. Bu neye göre yapılıyor, bana biri anlatsa ya? Hani sabah namazından sonra ihramdan çıkılacaktı? Ki, bu da yanlış. Kurban kesmeden ihramdan çıkmaya fetva veren kim? Delili ne?

Hacc’a mı geldik, turistik geziye mi? başlıklı yazımızın muhatabı olan Düsseldort Din İşleri Ataşesi Ramazan Ilıkkan, “Bayram günü sabah namazından sonra ihramdan çıkacağız.” demişti hani?

Bu söz de kavgamızın fitilini ateşlemişti. Çünkü bu sözler de yanlıştı.

Arefe gecesi 23:30’da ihramdan çıkarılan hacı kafilesinin hadisesini mektubun sonuna doğru okuyacaksınız.

2016 yılında ihramdan çıkma olayı gecenin yarısının ilk saatlerinde başladı. Sabah namazı vakti girdiğinde elle sayılacak kadar az ihramlı hacı kalmıştı.

Kimse bana bunu nereden biliyorsunuz demesin? Çünkü yurtdışından, yani Amerika ve Avrupa kıtasından gelen 48 kafilenin kaldığı otelde kaldım

8- “İlk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıkacaksınız.” Fetvası.

Müslümanlar, Kafile Başkanları tarafından yıllardır bir yalan fetva ile kandırıldılar.

Ben bu fetvayı duyduğum an kan beynime sıçramıştı. Bunda ne kitap vardı, ne sünnet vardı, ne icma vardı, ne de kıyas. Sadece kuru bir söz vardı. Fetvanın altına da Din İşleri Yüksek Kurulu Eski Üyesi Hüseyin Kayapınar’ın imzası atılıyordu. Ben bu zat ile konuşuncaya kadar ona din düşmanı gözü ile baktım.

Sonunda meselenin aslını öğrenmek için Almanya’dan, 4 bin kilometre uzaktan kalkıp Ankara’ya geldim. Sayın Kayapınar’ı Diyanet’te bulamadım. Din İşleri Yüksek Kurulu’nda da yoktu. Çünkü emekli olmuştu. Hadi bakalım Ankara kazan sen kepçe, ara bulabilirsen. Sonunda Diyanet Vakfı’nda Mütevelli Heyeti Üyesi olduğunu öğrendim. Bir hafta sonra ona ulaştım.

Fetvanın sahibi olduğu ileri sürülen Hüseyin Kayapınar hoca bunu kabul etmiyor. “Hacı ilk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıksın.” diye bir fetva verdiğimi hatırlamıyorum” diyor. Böyle bir fetva verilmiş olsa zaten bir yerlerde yazılı olarak bulurduk. Ben de bu kadar yolu tepip Ankara’ya kadar gelme mecburiyetinde kalmazdım.

Onun sözlerini pekiştirmek için “Böyle bir fetva olur mu?” diye dordum. O da“Olmaz!” dedi.

Başka birinden de yazılı böyle bir fetva yok. Olsa bile bunun Kur’an ve Sünnet’ten delilini buldurtmadan hiçbir kimsenin yakasını bırakmazdım. Bu gibi fetvalar dini reforme ve deforme etme gayesini taşır. Ölümüne kavga gerektiren bir yalandan bahsediyoruz.

Bu yalanı ortaya atan Almanya Düsseldorf Başkonsolosluğu Din İşleri Ataşesi ve 2016 hac yılı Avrupa ve Amerika Kıtası’ndan gelen 48 Kafile’nin sorumlusu Ramazan Ilıkkan’dır.

Utanmadan, sıkılmadan “İlk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıkacaksınız.” diyebilmiştir.

Böyle bir yalanı söyleyen ve binlerce hacının ibadetini ifsat eden adam şimdi müftü. Buyurun buradan yakın!..

Bu kadar büyük bir yalanı söyleyen bir adamı ben, değil müftü yapmak, kaz çobanı bile yapmam. Vazife endama, cüsseye göre değil, kişinin iman ve insanlığına bakılarak verilir.

9- Taş atma, kurban kesme ve traş olma sırasıyla yapılması Hanefî’ye göre vaciptir. Cezası kurban. Şafîi, Maliki ve Hanbelî mezheplerine göre ise sünnettir. Cezası da sadakadır.

Şeytan taşlamaları zamanında yapılmadı. Kurban kesme işi zaten yok. Kaldı traş. Cezası ne acaba!

“Bu mu hac ibadeti?” diyenlere “Lütfen sabredin! Dahası var!” demekten yoruldum! Gördüğüm ihanetlere zerre kadar tahammülüm de kalmadı artık. Lakin Hac Organizatörleri ve Kafile Başkanları Müslümanların ibadetlerine fesat karıştırmaktan, bol bol yalan söylemekten, ibadetleri yasaklama, gizleme ve hükümleri ortadan kaldırmaktan yorulmadılar. Her Hac Mevsimi’nde tekrarlanan onlarca yanlış ve ihanet var.

İbadeti yapamıyor veya yaptıramıyorsan cezasını öde be kardeşim! Cezalar da ödenmiyor.

10- Teşrik günlerinde Mina’da gecelemek Hanefî’ye göre sünnet. Yapılmazsa cezası sadaka. Şafîi, Maliki ve Hanbelî mezheplerine göre ise vacip. Cezası koyun kurbandır.

Yine çadırların tehlikeli olması ya da Diyanet’in bu ibadeti de kaldırmış olması mı delil gösterilecek bana? İnternet sitenizde yazmıyor olmasını dinin bir emri olarak mı algılayacağız?

Ömrümüzde bir kez yapabildiğimiz hac ibadetine su karıştırılmasa ne olur? Ama utanmadan, sıkılmadan, en önemlisi de Allah’tan korkmadan ve kuldan utanmadan Müslümanların ibadetlerine su karıştırılıyor.

Teşrik günlerinde Mina’da geceleme terkediliyor. Cezası da ödenmiyor. Bunu bana açıklayabilecek misiniz sayın Başkan?

11- Temettu Haccı’na teşvik, Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı İfrat yapanlara zulüm!..

Mekke ve Medine’deki otellerde koca koca pankartlar asılı. Hepsinde sadece Hacc-ı Temettu anlatılıyor. Tabi ki, Nasreddin Hoca’nın kazına çevrilmiş Hacc-ı Temmettu. Bir çok bölümü çıkarılıp atılmış olan Hacc-ı Temettü.

Lakin Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı İfrat yapanlar da adeta zulüm görüyor. Bizzat kendileri ifade ediyorlar. Buyurun ve her hac döneminde bu iki hac türüne niyet edenlere kafile başkanlarının takındıkları tavırları kendileri anlatsınlar. Gördükleri eziyetleri bir bir dile getirsinler.

Amaç nedir? Niye her türlü zorbalık Hac’da kol geziyor. Bu bir savaş mı? Savaşsa, bu neyin savaşı? Bu savaşın nedenini bana anlatacak olan tek kurum Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.

12- Bayramın ikinci günü şeytan taşlaması yapılmıyor. Neden?

Aslında ilk şeytan taşlaması zamanında yapılmadığı için yerine getirilmiş sayılmaz. İkincisi de ta üçüncü güne sarkıtılıyor.

Sorarsanız “bu ibadeti ifa ediyoruz” diyecekler! Ancak karşılarında kül yutacak kadar saf veya korkak bir adam yok! Ben hesap ettim birinci günün şeytan taşlaması ile ikinci günün şeytan taşlaması arasında elli saatten fazla bir zaman var. Dahası en az 53 saat var.

Arefe gecesini Bayram sabahına bağlayan gece 23:00 civarında ilk şeytan taşlama, bu geceyi takip eden gün ve gece değil, ondan sonraki gündüz de değil, bu gündüzü de takip eden gecenin ta sabahına saat 04.00’e sarkıtılıyor.

Kafanız karıştı değil mi?

Öyle ise günlerin isimlerini vererek tekrar anlatayım.

2016 Hac Mevsimi’nde bayramın ilk günü Pazar günü idi.

İlk şeytan taşlama vazifesi, Cumartesi’yi bayramın birinci günü olan Pazar’a bağlayan gece saat 23:00’den önce yerine getirilmeye başlandı. Yanlıştı.

İkinci taşlama Pazartesi günü yapılması gerekiyordu. Bu yapılmadı. Yani pazartesi günü yapılması gereken şeytan taşlaması Salı sabah saat 04:00’e hatta Sabah Namazı Vakti’ne kadar uzatıldı.

Şimdi bu yanlış hareketi bana anlatabilecek bir alim var mı?

Bekliyorum!

Ancak burada ilk şeytan taşlamayı çekerek sündürerek doğru kabul etseniz bile, o zaman ikinci taşlamayı nasıl çekip yerine yerleştireceksiniz? İkisi de yerinde ve doğru değildi.

13- Kurban kesilmeden hacılar ihramdan çıkarılıyor. Neden?

Kurban kesilmeden ihramdan çıkıldığını satır aralarında anlattık. Fakat tekrar anlatıp bunun yanlış olduğunu ifade etmek zorundayız.

Bunun delili var mı? Yok! Varsa, beni bunun cahilliğinden kurtaranın alnından öpmeye hazırım.

Kurban kesmeyi yetiştiremiyoruz. Onun için hacıları önce ihramdan çıkarıyoruz, sonra kurban kesiyoruz deme hakkınız var mı? Varsa, neye göre var? Yoksa, bu durumda neden hacının ibadetini sakatlatıyorsunuz? Kurbanları zamanında kesemiyorsanız, hacıların bundan neden haberleri yok.

Siz buna çözüm bulamıyorsanız, ben size biraz sonra çözümü söyleyeceğim.

14- Kurbanlar kesiliyor mu, yoksa paralar İslam Bankası’na mı gönderiliyor?

Bu soruya yetkililer veya kafile başkanları iki türlü cevap veriyorlar.

  1. Kurbanlar kesiliyor.

Ancak 7. güne kadar kesime devam ediliyor. Hüseyin Kayapınar hoca da bunu söyledi.

Bayramın 3. günü ikindi vaktinden sonra kurban kesmek de yanlış.

b) Paralar İslam Bankası’na yatırılıyor.

Bunu dile getiren bir yığın kafile başkanı var.

Hangisi yapılırsa yapılsın, yanlış.

Yedi gün boyunca kurban kesmek de yanlış, paraları İslam Bankası’na yatırmak da yanlış. O paraların gerçekten tam olarak fakirlere gidiyor olması da hac ibadetinin tamamlanmış olmasını sağlamaz.

Her ibadet kendi içinde bir bütündür.

“Başaramadığımız için böyle yapıyoruz” demelerini anlarız, doğrusunu arar ve yaparız. Başaramadığımız için ibadetleri kaldırmak yerine biz Allah ve Rasûlü’nün emrettiklerini yapsak ne olur?

15- Neden Hacc-ı İfrat’a niyet ettirilmiyor?

Hacc-ı İfrat’ta kurban gerekmez. Bunu biliyoruz. Kurban derdimizi çözecek ve bizi sorunluluktan kurtaracak gerçek çözüm işte budur! Yani Hacc-ı İfrat’a niyet etmek.

Diyanetten sonra en büyük hacı kafilesine sahip olan bir organizasyonun başındaki zat hacı adaylarına “Avrupa’dan gelen hacı adayları Hacc-ı İfrat’a niyet edemezler. Çünkü o hac türü Suudi Arabistan sınırları içerisinde yaşayanlar içindir.” diyor.

Hikayesi uzun…

Bunu bir başka organizasyonun hocasına soruyorlar. O, “Hâlâ anlamadınız mı? Siz Hacc-ı İfrat’a niyet ederseniz, onlar sizden kurban parası alamayacaklar.” diyor.

Bir kaç yıl öncesine kadar Diyanet hacılardan kurban paralarını Mekke’de topluyordu. Kurbanların kesilmediğine inananların para vermeyi reddetmesinden sonra kurban paraları hac bedeli ile beraber alınmaya başlandı.

Ben bunu sorgulamak için anlatmadım. Bu başlı başına bir konu. Hac’da yapılan yolsuzlukları anlatırken bu konu da enine boyuna incelenmiştir.

Madem ki, sizler kurbanları zamanında kesemiyorsunuz, ya da paraları İslam Bankası’na yatırmak zorunda kalıyorsunuz. Öyle ise neden hacı adaylarını Hacc-ı İfrat’a niyet etmeye teşvik etmiyorsunuz?

Sizi bundan meneden şey nedir?

Çünkü Hacc-ı İfrat’ta kurban yok.

Başka yollara tevessül edip hac ibadetini ifsat etme zahmetine katlanacaklarına bunu yapsınlar. Fakat mesele kurban parası toplamak değil mi?

İfsatı bırakıp bu dediğimi yapmanıza engel olan şey nedir? Para mı var bu işin ucunda, yoksa başka bir şey mi? Eğer Müslümanların ibadetini düşünüyorsanız, o zaman ya kurban konusunu çözecek, ya da Hacc-ı İfrat yapmaya teşvik edeceksiniz. Allah Teâlâ, bugün Diyanet veya başka organizasyonların kurban kunusunda yaptıkları yanlışların arkasına sığınmalarına fırsat bırakmamıştır.

Daha kayıt yaptırırken tek tek sorarak Hacc-ı İfrat yapmak isteyenleri belirleyebilirsiniz. Bu hacılar Mikat mahallinde ihrama girip bayramın birinci gününe kadar ihramda kalacakları için o kafilelerin Mekke’ye gelişlerini bayrama yakın bir zamana kaydırmak, meşakkati azaltacaktır. Bu yapıldığı takdirde, kurbanların sayısı azalacak ve sizler de zor durumda kalmayacaksınız.

Şunu ifade etmeliyim ki, isteyen ve arayana dinde çözüm asla tükenmez. Kendimizi çaresiz hissediyorsak, bu da yetersizliğimizin ürünüdür.

Kurbanları kesmiyorsanız niye kurban parası topluyorsunuz? Kurban paraları İslam Bankası’na yatırılıyorsa, bunun yapılması gerektiği ispat edilirse, bu para yatırma işini niye hacılara bırakmıyorsunuz? Ki, kurban paraları ancak kurban için harcanır. Başka işler için değil. Yok eğer ölüm kalım meselesi olduğu için biz kurban paralarını İslam Bankası’na yatırıyoruz diyorsanız, o zaman başka bir şey daha yapmalısınız. Hacıları Hacc-ı İfrata niyet ettirmelisiniz. İhtiyacınız olan yardım paralarını da bundan sonra onlardan yardım niyeti ile toplayabilirsiniz.

Buna cevabınız var mı?

16- Hatalı yapılan ibadetler ile yapılmayan ibadetlerin cezaları ödeniyor mu?

Hacı adaylarının yaptıkları hatalar için birçok organizatör otellerin belirli yerlerine koydukları para kasaları ile tahsil ediyorlar. Fakat kendi yaptıkları hatalar veya suiistimal ettikleri ibadetler için hacıya “Biz şu ibadeti yaptırmadık. Onun için şu kadar cezan var. Bir yere öde!” demiyorlar.

Yaptıkları eksiltmeler veya yanlış ibadet yaptırmalarından dolayı hacıyı uyarmayan organizatörlerden biri belki de en başında gelen Diyanettir. Neden?

Hacıya “Biz şu ibadeti yanlış yaptırdık veya şu ibadeti yaptırmadık. Onun için şu kadar cezan var” denirse, kıyametin kopacağını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden de seslerini asla çıkartmıyorlar.

Yanlış mı düşünüyorum. Eğer yanlış düşünüyorsam, doğrusunu lütfen bana söyler misiniz?

17- Hac İbadeti’nde vacipler önce sünnete indirgeniyor. Sonra da tamamen kaldırılıyor.

Bilindiği gibi haccın farzları yerine getirilmezse, başlanan hac bir sonraki sene kaza edilir. Vacipler yerine getirilmezse kurban cezası vardır. Sünnetler yerine getirilmezse sadaka cezası ödenir. Buna itirazı olan var mı? Yok!

Ben diğerlerinde olduğu gibi Diyanet’in Hac Organizasyonu’nda da şunu gördüm. Vacipler önce sünnete indirgeniyor, sonra da tamamen kaldırıyor. Kimsenin bana bunu yanlış söyledin deme hakkı yok. Çocuklar bile görür bu sözlerimin yanlış olmadığını.

İşte misalleri:

a) Vacip ibadetler önce sünnete indirgeniyor, sonra da tamamen kaldırılıyor.

Sorduğumuz zaman “Biz hac ibadetini en kolay olan mezhebe göre yapıyoruz” diyor kafile başkanlarınız. Yani vacip diyenler değil, sünnet diyenlerin dedikleri yapılıyor. Fakat burada usturuplu yalan söylüyorlar.

Teşrik günlerinde Mina’da geceleme bu şekilde ortadan kaldırılıyor.

Teşrik günlerinde Mina’da geceleme Hanefilere göre vacip, Şafîi, Malikî ve Hanbelilere göre sünnet. Ben de Hanefî’yim.

Teşrik günlerinde Mina’da geceliyor muyuz? Hayır, gecelemiyoruz. Hani bize kolay gelen mezheplere göre biz ibadeti yapıyorduk?

En kolay mezhebe uysak bile Mina’da gecelemiyoruz. Cezamız ne? Bir ceza kurbanı.

Sorduğunuz zaman kafile başkanlarından hangi cevabı alıyoruz? “Biz Hanefî’ye değil diğerlerine uyuyoruz” diyorlar. Yani vacibi siliyor ve bu ibadeti sünnete çeviriyorlar. Sünnete çevirdiğimiz halde yine Mina’da gecelemiyoruz. O zaman da bu ibadet tamamıyla kaldırılmış oluyor. Çünkü sünnet.

Burada bir duralım. Bunu sünnete çevirdik de yerine getirdik mi? Hayır! Vacip iken cezası kurban olan bu ibadeti, sünnete çevirdiğimizde ceza olarak sadaka veriyor muyuz. Ona da hayır!

Öyle ise bu mezhep değiştirmenin anlamı ne? O ibadeti ortadan kaldırmak için oyun oynamanın ne gereği var? Diyelim ki, beni kandırdınız, Allah Teâlâ’yı nasıl kandıracaksınız?

b) Ya da vacipler doğrudan kaldırılıyor.

Müzdelife vakfesi bütün mezheplere göre vaciptir. Cezası bir koyun kurban.

Vakfe zamanı Hanefî’ye göre sabah namazından sonradır.

Şâfiîler ve Hanbelîler’e göre vakfenin vakti gece yarısından sonraki zaman diliminde yerine getirmeye ruhsat var.

Malikîlere göre de gecenin yarısından sonra vakfeye durulabilinir.

Bize Müzdelife Vakfesi’ni Şafîilere göre yaptıklarını söylemişlerdi. Bolca yalan söylemişler.

Şimdi beni Arefe günü saat 22:00’de Müzdelife’yi terkedenlerin vakfe yaptıklarına kim inandırabilir? Halbuki Şâfiîler ve Hanbelîler hasta ve yaşlı olan hacı adaylarının Müzdelife’yi gece terketmesine verilen ruhsatı delil olarak kullandıkları halde “Gece yarısından sonra Müzdelife terkedilebilir” demişlerdi.

Gece yarısı saat 10:00 (22:00)’de başlıyor demeye kalkan olmaz inşaallah! 2016 Hac Mevsimi’nde geceyarısı 01:00 civarı idi.

Görevlilerinizin Hac’da mezhep değiştirmeleri de bir safsatadan ibaret olduğu anında anlaşılıyor. Sözlerinin yalan olduğu da. Çünkü onlar Müzdelife Vakfesini yaptırmadan hacıları Mina’ya götürüyorlar. Bunun için de mezheplere ve imamlarına iftira ediyorlar. Bu tavırlarının affı mümkün değil. Ne için yalan söylediklerini bilmiyor olmaları düşünülemez.

Müzdelife vakfesi ve şeytan taşlama ibadetlerini hiç yaptırmayıp Arefe gecesi saat 23:30’da hacıları ihramdan çıkartan “Gereksiz Adam” diye tarif edilen Bekir Gerek gibi adamları, pardon müftüleri hiç saymıyorum bile. Bu gibi adamlar bütünüyle umutsuz vaka.

18- Hurma Yolsuzlukları devam ediyor.

Aslında Hac’da 22 çeşit yolsuzluk yapılmaktadır. Bunlardan biri de hurma yolsuzluğudur. Hac Organizatörleri bu hac mevsiminde dahi takip edilecek ve yolsuzlukların tamamı yüz kadar sayfalık bir kitap olarak yayınlanacaktır. Hangi yolsuzluğun hangi organizasyon tarafından yapıldığını da ekleyebilirim.

Hepsi imam olan kafile başkanı beş adamın bize yalan söyleyip bir de kim ne der demeden açıktan açığa komisyon paralarını bölüştükleri hurma yolsuzluğunu burada açıklıyorum.

2016 Hac Mevsimi’nde bizzat şahit oldum bu yolsuzluğa.

Bizim kafilemizin başkanı olan hoca(!) Medine’de öyle namussuz bir yalana imza attı ki, hepimiz inandık.

“Bir hurma bahçesi sahibi bizleri hurma bahcesine davet ediyor.” dedi. Öteki dört hoca da onu tasdik ettiler. Gittiğimizde gördük ki, bizi bir hurma dükkanına götürmüşler. Hurma bahçesini gezecekken, hurma mağazasını gezmeye başladık. Bütün fiyatlar da Medine Hurma Pazarı’ndaki hurma fiyatlarının en az iki katı idi. Geri dönüş anında beş hocanın para paylaştıklarını görenlerimizin sayısı az değildi.

Bu yalan hurmacıdan komisyon almak için söylenmişti. Bir kere bu doğru bir davranış değildi, ama bu aldıkları paraların hacılardan çalınan paraların bir kısmı olduğunu da bilmiyor olamazlardı.

Ben bir kilo bile hurma almadım. Bunu da söylemiş olayım.

19- Arafat Vakfesi ve Kabe’yi tavaf hariç hiçbir ibadeti yaptırmayan kafile başkanları var.

Evet, Arafat Vakfesi ve Kabe’yi tavaf hariç hiçbir ibadeti yaptırmayan kafile başkanları var. Ne yazık ki bu doğru! Bu konuda şahitlerim de var. Bunlardan biri eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e bile şikayet edildi. Ancak bu adam hâlâ müftü olarak arzı endam ediyor.

VİP Kafilesi Rezaleti

Ben, bu gidişle 30, 40 yıl içerisinde “Haccı, ihrama girme, Arafat’ta vakfe, şeytan taşlama ve Kabe’yi tavafa indirgeyeceksiniz” diyordum. Kusura bakmayınız ben fena halde çuvallamışım. Adamlar şeytan taşlamayı da hac ibadetinden çıkarıp atmışlar. Hac, çoktan ihram, Arafat vakfesi ve Kabe’yi tavafa indirgenmiş.

Yıl 2012. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın VİP Kafilesi Kabe’ye tepeden bakan Hilton otelinde kalıyor. Başlarında kafile başkanı olarak bir müftü vardı.

Arafat Vakfesi’ni yapan kafile, bu müftünün öncülüğünde Arafat’tan Müzdelife’ye geliyor. Yatsı namazının vaktinde akşam ile yatsı namazını birleştirerek kılıyor ve Kabe’ye hareket ediyorlar.

Müzdelife vakfesi yapılmıyor. Çünkü bu vakfeye en erken gece yarısından itibaren yapmaya izin var. Gerçek zamanı sabah namazından sonradır.

Mina’da şeytan taşlama yok.

Saat 22:00’de Kabe’ye geliyorlar. Ziyaret tavafı yapılıyor.

23:30’da ihramdan çıkıyorlar. İhramdan çıkma gerçek manası ile şeytan taşlama, kurban kesme ve traştan sonradır.

Anlıyor musunuz? Bütün bunlar yapılmadan Gece 23:30’da hacılar ihramdan çıkarılıyor. Ne zaman? Arefe gecesi…

Tabii işi bilenler ihramdan çıkmıyor. Arkasından müftü efendi ile gırtlak gırtlağa kavgalar başlıyor. İhramdan çıkmayan ve eksik yapılan ibadeti tamamlamaya kalkan hacılara bu müftü kan kusturuyor. Bu dediklerim devamlı yaşanıyor. Alın size bir ihanet tablosu daha. Çünkü görevlilerinizin hacılara karşı berbat tavırlarını ben 2002 yılından beri bizzat görerek yaşadım. Daha önce duyduklarımdan söz etmiyorum bile. “Hata yaptınız” demek bile onlara kurşun atmaktan ve dünyanın en büyük hakaretini etmekten çok daha ağır geliyor.

Kim bu müftü?

Hac değil, turistik gezi yaptıran bu adam gerekli yerlere şikayet ediliyor. Mektuplar yazılıyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile yüz yüze görüşülüp şikayet ediliyor.

Sonuç mu? Sonuç hiçbir şey!

Dinsiz bir adamın cenaze namazını kıldırmak istemediğini bildiren bir imama dünyayı dar edebilen Diyanet İşleri Başkanlığı, Müslümanların ibadetlerini kevgire döndüren müftü beye dokunmuyor, dokunamıyor. Kurumda bu adamın arkası güçlü onun için dokunamıyoruz diyecek olanlar varsa, bir zahmet kendileri istifa edip kurumu kirletmekten vazgeçsinler deriz.

Bu adama öyle yapması ya bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından emredildi, ya da müftü diyanetin anlayışına göre bir ibadet yerine getirdi ki, kimse ona dokunmuyor. Vatandaş da hac yaptım sanıyor.

Bu zatın o zaman Kırıkkale İl Müftüsü olan Bekir Gerek olduğunu olaya şahit olan her hacı ifade ediyor. Şimdi ise Eskişehir il müftüsü olan bu zat için gerekli yerlere yazılan mektuplar mevcut. Bunlar Diyanet’in kayıtlarında da mevcut olması gerekir.

O yıl annesi ile beraber hac yapan ve Bursa’da ikamet eden Yozgatlı hemşehrime ve kafileye hac zehir ediliyor. Onun uygulama ve zulmüne karşı sonuna kadar dayanıyorlar. Onları yürekten kutluyorum. 2016 Hac Mevsimi’nde hemşehrim ile beraberdik.

Bu müftüye haccı yont ve Nasreddin Hoca’nın kazına çevir diye Diyanet İşleri başkanlığı mı emir verdi, yoksa kendisi mi İslam Düşmanlığı’na kalkıştı. Bunu bilmek hakkımızdır!

Bu mektubu o olayı yaşayan hemşehrim Abdurrahman Şahin’e de okuttum ilk yayımladığım 2019 yılında. Eksiği ve fazlası varsa değiştireyim dedim. O da “Tamamıyla uygun olmuş” dedi.

20- “Hacı ilk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıksın.” fetvasının mucidi Ramazan Ilıkkan

2016 yılı hac mevsiminde yaşananlar uzun yıllardan beri yaşananların bir özeti olarak bize çok şeyler anlatacaktır.

Hac bize zehir edildi. Bir yalan fetvayı getirip gözümüzün içine sokan zamanın Almanya’nın Düsseldorf Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi ve âtinin müftüsü Ramazan Ilıkkan’dır.

Bir soru sorduk diye adam ne terbiyesizliğimizi bıraktı, ne de cehaletimizi. Halbuki onun okuduğu okullardan ben de mezun olmuştum. Ancak adam burnunun dibini bile göremiyor, herkesi koyun zannediyordu. Efendim, olay şu:

Mekke’de Safwat Al Sharooq otelinin toplantı salonundayız. Almanya Düsseldorf Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Ramazan Ilıkkan, cumartesi gününden itibaren yapacaklarımızı anlatıyor:

“Cumartesi Arafat’a çıkacağız… Sonra Müzdelife’ye hareket edeceğiz. Orada yatsı namazının vaktinde akşam ile yatsıyı birleştirerek kılacağız. Saat gece 12:00’de şeytan taşlamaya gideceğiz. Sonra otele gelecek, sabah namazını kıldıktan sonra ihramdan çıkacağız.”

Biz önce arada devirdiği çamları özetleyerek ifade etmeye çalışalım:

  1. Terviye günü Mina’da gecelemeden söz yok. Bütün mezheplere göre sünnettir. Yapılmazsa cezası sadaka vermektir.
  2. Müzdelife Vakfesi sabah namazından sonradır. O da yok! Cezası kurban kesmek.
  3. Şeytan taşlamaları geceye bırakmama sünnettir. Onu da sildik. Cezası sadaka vermektir.
  4. Taş atma, kurban kesme ve traş olma sırasıyla yapılması mezhebimize göre vacip. Cezası kurban. Onu hepten sildik.
  5. Kurban kesilmeden ihramdan nasıl çıkılır? Onun yanından geçmek de yok!
  6. Teşrik günlerinde Mina’da gecelemek bizde sünnet. Yapmazsak Hanefilere göre cezası sadaka. Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere göre vaciptir. Cezası koyun kurban etmektir.

Yaşanan hikayemize devam edelim.

Aslında ben “Kurbanların kesilişini görmek istiyoruz” diyecektim. Fakat adam ekin biçer gibi ibadetleri biçmeye başlayınca tabii olarak yerimde duramadım.

“…Sabah namazından hemen sonra ihramdan çıkacağız, diyorsunuz. Bununla kurban kesimi arasında nasıl bir bağlantı kuracağız.” dedim.

Bay Ramazan Ilıkkan: “Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Hüseyin Kayapınar hocamız, “Hacı ilk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıksın.” diye fetva verdi.” demez mi?

Bu çocukça fetvaya sinirlenip gayri ihtiyarî olarak Gülümsedim!

İpe sapa gelmez bir fetvaya nasıl gülemezdim ki? Fakat Gülümsedim! Kahkaha atmadım!

Böyle vakalarda yaka paça salon dışına attıklarımın sonuncusu olmaya namzet bu adamı tebessümüm bile fena halde çıldırttı!

Cevap vermek yerine “Gülmeyin! Gülmeyin! Hem soru soruyorsunuz hem de gülüyorsunuz. Saygılı olun!..” diyerek beni paylamaya kalkmaz mı?

Salondakilerin büyük bir bölümü onun bu anlamsız tavrını suçluluk psikolojisinin verdiği bir saldırganlık olarak nitelediler!

Bu zatın tavrı hiç rağbet görmedi.

Senin orada bulunanları hiçe sayıp çocukları bile çileden çıkaracak kadar basitliğe imza atman hakaret olmayacak. Fakat ben senin dine ve Müslümanlara karşı yaptığın terbiyesizlik karşısında gayri ihtiyari olarak tebessüm edeceğim. Bu büyük hakaret ve saygısızlık olacak.

Bir de beni tanımadığı halde, “Sen Hüseyin Kayapınar hocadan daha alim değilsin” demek suretiyle hakarete baş vurdu.

Sonunda dayanamadım: “65 bin hacının hepsi “İlk kesilen kurban benim kurbanımdır” deyip ihramdan çıkmak isterse ne yapacağız?” diye bağırdım.

Bu onu daha da azdırdı. Adam sanki koca koca insanların akılları ile oynuyordu. Arka sıradan bir arkadaş: “İki milyon insan de, iki milyon!..” diye bana bağırdı.

Sahi şimdi bunları niye anlattım ki?

Sırf hac sorumluları ve kafile başkanlarının duymak istemedikleri soruları soran ve yanlışlara karşı duran hacılara Mekke’de bile büyük zulüm yaptıklarını anlatabilmek için bu olayı dile getirdim.

Biz orada hayvan muamelesi gördük desem yeridir. Beş kafile başkanı bir de Ataşe bir ay boyu her şeyi burnumdan getirdiler. Sadece ben değil birçok hacı bunu yaşadı.

Sonunda ben patladım.

“Hacılar sizin ne köleniz, ne esiriniz, ne ameleniz, ne de kulunuzdur. Ancak siz bizim amelemizsiniz. Çünkü ben burada varsam, siz de varsınız, ben yoksam, siz de yoksunuz. Kendinizi ne zannediyorsunuz?” demek suretiyle bardağın taştığını göstermek zorunda kaldım.

Dönüşte kafile başkanları tek tek helallik alma yarışına girdiler. Haccımı bana zehir eden bu adamların yüzlerine acı acı bakıp gülümsemekle cevap verdim. O günleri üzerinden yüz yıl geçse bile asla hatırlamak istemiyorum.

Aslında ben 2016 yılında ne haccetmeyi, ne de Diyanet ile hacca girmeyi istiyordum. 15 Temmuz Türkiye’yi İşgal Girişimi ben hacda iken tekrarlanır da ben bunu elim kolum bağlı olarak seyretmek zorunda kalırım diye ipe un seriyordum. Ancak oğlum “Sizi kaydettirdim. Parasını da ödedim. Hacc’a gidiyorsunuz!” deyince mecbur kaldım.

Ama iyi oldu! Haccım zehir olsa da, Diyanet Hac Organizasyonu’nun ibadetlere ve hacılara yaptıkları ihanet, zulüm ve ahlaksızlık, ve hırsızlıkları A’dan Z’ye kadar tekrar görme ve öğrenme imkanı buldum. Şimdi hiçbir konuda tereddüt etmeden konuşur ve yazabilirim.

Kitaplarda Yazılanlar Mı Yalan, Uygulamalar Mı?

Diyanet İşleri Başkanlığı haccı Ankara’da başka yazıyor, Mekke’de başka uyguluyor. Yani kitaplarda başka Mekke’de bambaşka. Kitaplarda yazılanlarla tatbike konulanlar arasında bağ kurmak imkansızın da imkansızı gibi. Fakat bu tersine gidiş büyük bir ihanettir.

Diyanet Ansiklopedisi, İlmihal kitapları ve hac ile ilgili kitaplarda anlatılanlardan hiçbiri uygulamada yok. Neden?

Bunda lakaytlık mı, suiistimal mi, yoksa düşmanlık mı var? Ben buna cevap veremem. Ancak soruların tamamının cevap anahtarı Ankara’da, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndadır. Açıklama makamında olan da sizsiniz.

Bundan Sonra Aynı Olaylar Yaşanacak Mı?

Bu açık mektubun konusu hac ibadetinin eksik ve yanlış yapılan bölümlerini izahtır. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu ve bu gibi hata ve suiistimallere karşı tedbir almak zorundadır.

Eksiltme, kaldırma veya değiştirme yapılan bütün ibadetleri ve bütün yolsuzlukları biliyorum. Her vesile ile anlatmaya çalışıyorum. Acizane size de anlatmaya çalıştım. Sizin bu konuların üzerinde titizlikle duracağınızdan eminim. Kulağım Ankara’da olacak.

Yeni Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Erbaş olarak sizin bunlara seyirci kalacağınızı sanmıyorum. Lakin hac öncesi bu uzun mektubu yazmamın nedeni de hacı adaylarını ve kafile başkanlarını uyarmaktır.

Herkes görevini gereği gibi yapacak, ibadetleri yasaklayarak, ortadan kaldırarak, yok sayarak hareket edemeyecektir. Aksine asla izin verilemez.

Hac’da yaşadıklarımızı bir haline getiren bir veya bir kaç görevliniz varsa, sizin de bunbları duymuş olmanız gerekir. Hac’da yaşanan negatif ve pozitif hadiseleri, hacıların şikayet ve görüşlerini not eden görevlileriniz yoksa, bu hiç de iyi karşılanmayacak bir durumdur.

Eğer görevlileriniz kurumunuzu ilgilendiren konuları saklıyor, size bildirmiyorsa, bu konular büyür, büyür ve artık çözülemez hale gelir.

Hac bir ibadettir. Turistik bir gezi değildir.

Sanırım neyi kastettiğimi bütün muhataplarımız da anlıyorlardır.

Allah Teâlâ mazlumların mükâfatını, zalimlerin de cezalarını verecektir!

Selam ve dua ile…

20 Kasım 2019
Muhammed Mücahid Okcu

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments