Bugünlerde hiddetimin son raddesindeyim. Gurbette geçen ömrümün yarısından fazlasında yaşadıklarınım kat kat fazlasını şu bir kaç sene içinde vatanımda yaşadım, gördüm, duydum ve hissettim. Bu da bana çok çok ağır geliyor.
Medenî sayılan, aslında medeniyetin ‘M’sinin bile olmadığı Batı’da yaşadıklarımızı bir noktada sineye çekebiliyoruz. “Kafirdir, ne yapsa yeridir!” deyip geçiyoruz. Fakat o kafirlerin orada gördüklerimizi bir şekilde burada, kendi vatanımızda da bize dayatıyor olmaları kanımıza dokunuyor.
Avrupa’da kadının adı bile yok. Hergün bir başkasının yatağını süsleyen bir fuhuş kölesinden farkı yok kadının. Fakat kadınlarını ona buna peşkeş çeken o onursuzlar, önce İSTANBUL SÖZLEŞMESİ diye bir ucubeyi bize dayatarak insanımızı, aile yuvasını hedef tahtasına oturttular.
Bu ihanet yetmemiş gibi bir de 6284 numaralı kanunu önmümüze koydular. Meclisimiz de onayladı.
Fakat Allah’ın izniyle İSTANBUL SÖZLEŞMESİ bu vatanın sevdalısı Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yırtılıp çöpe atıldı. Şimdi söz TBMM’de. Meclis de görevini yapacak ve İstanbul Sözleşmesinin kalıntılarını süpürüp atacaktır. Bu onun vazifesidir. Yaptıracak olan da millettir.
Bu girişten sonra 6284 sayılı kanunun tahribatlarını gözler önüne serebilmek için bir ÖĞRETMENİN FERYADINI sizlere sunabiliriz.
Ondan önce Yargıtay’dan çıktığı ifade edilen “Kadının beyanı esastır!” kararı üzerine biraz konuşmak zorundayız. Bunu kim düşünüyorsa düşünsün bu anlayış yanlıştır.
“Türk kadın namusunu ayaklar altına alacak şakilde darvanamaz” düşüncesiyle “Kadının beyanı esastır!” kararını almışlar. Halt etmişler.
Bu düşünce Allah ile savaştır. Allah Teâlâ bunun için mi “İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir” hükmünü koymuştur?
Bunun gerçeğini görmek için şu ayeti defalarca okumak gerekir.
“Ey o bütün iman edenler! Muayyen bir va´de ile borclaştığınız vakıt onu yazın, hem aranızda doğrulukla tanınmış bir yazı bilen yazsın, bir yazı bilen de kendisine Allahın öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın; bir de hak kendi üzerinde olan adama söyleyib yazdırsın ve her biri Rabbı Allahı zülcelâlden korkun da haktan bir şey eksiltmesin; Şayed borclu bir sefih veya küçük veya kendisi söyleyip yazdıramıyacak ise velisi dosdoğru söyleyip yazdırsın, erkeklerinizden iki hazırı şahid de yapın, şayed ikisi de erkek olamıyorsa o zaman doğruluğuna emin olduğunuz şahidlerden bir erkekle iki kadın ki biri unutunca diğeri hatırlatsın, şahidler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar, siz yazanlar da az olmuş çok olmuş onu va´desine kadar yazmaktan usanmayın, bu, Allah yanında adalete daha muvafık olduğu gibi hem şahadet için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir, meğer ki aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda size bir beis yoktur, alım satım yaptığınız vakit de şahid tutun, bir de ne yazan ne şehadet eden zararlandırılmasın, eğer ederseniz o mutlak kendinize dokunacak bir fısk olur, hem Allahtan korkun Allah size ilim öğretiyor, ve Allah her şeyi bilir.”(2 Bakara 282.)
Erkeğin de kadının da beyanı esas değildir. Allah ve Allah’ın Rasûlü’nün beyanı esastır! Bu düstura uyulmazsa, memlekette kaos olur. İtibar, namus, can, mal ve şeref katilleri türer.
Biraz aşağıda bir yalan ile, yani 6284 numaralı kanun ile itibarı, insanlığı, yuvası, hayata bağlılığı, velhasılı her şeyi elinden alınan bir öğretmenin feryadını okuyacaksınız. Bu konuyu bir video olarak hazılayıncaya kadar sizleri bu yazı ile yetinmek zorunda bırakacağım için özür dilerim.
İşte size 6284 sayılı kanunun mağduru bir öğretmenin feryaltarı.
“Ben M. K.
Öğretmenim. Ortaokulda öğretmen olmaya karar verdim. Ve sonuçta oldum.
1998 de …… başladım. Her sınıftaki kapasiteli örgencilerle özellikle ilgilendim. Eğitim ve sosyal durumlarıyla. Ben bireysel yaptım ve başarılı oldum. Hiç başarısı olmayan okullardan seçkin liselere öğrenciler gitti. Vakıf sistemini sınıflarda uyguladım. Ve hırsızlıklar azaldı.
Böylece hem sosyallik hem başarı arttı.Yıllardır yaptığım bu çalışma, daha sonraları bakanlıkça “koçluk sistemi” olarak okullarda tavsiye edildi ve uygulandı.
15 yıllık öğretmenken, bir öğrencimin annesinin sevgilisi tarafından istismar edildiğini öğrendim. Okulumuzun rehber öğretmeni de yok iken ben rehberlik yapıyordum. Ve o öğrencime de sahip cıktım. Bütün bu sahip çıkmalar da öğrencilerce sevilmeme neden oldu. Bu saygı bağlamındaydı.
Okuldan normal tayinim çıktı başka okula gittim.
Burada çalışırken savcılığa kimin yazdığı belli olmayan, isimsiz imzasız bir mektup gidiyor. Hoca gecen yıl okulda bir öğrenciyle aşk yaşadı diye… Çocuğun ifadesi alınıyor, karakolda “Öyle bir şey yok” diyor. Sonra verilen bir kağıdı güzelce okutturuyorlar ve “cinsel istismarla” suçlanıyorum; Dört hastaneden alınan raporlar temiz.
Adli Tıp “Kız çocuğun psikolojisi bozulmuştur” diyor.
Bir gün şehir merkezinde okulda ders anlatırken, jandarmalar okulu çevreliyor ve sınıfın kapısında silahlı askerler….. Ben savcılığa götürülüyorum.
Kurumun haberi yok!! KÂRA, BAŞARIYA ORTAK OLANLAR, SIKINTIDA YOKLAR!
Kaymakamın haberi yok!!
Savcı suçluyor!!!
Mahkeme saçmalık diyor ve tutuksuz yargılanıyorum. Bu arada Psikiyatride 15 gün tedavi aldım.
Bakanlık soruşturuyor ve “suçsuzdur” diyor ve 5 yıl daha görev yapıyorum. Bu arada kızın anne ve babası mahkemeye “İFTİRA ATTIK” DİYE DİLEKÇE VERİYOR!…2015 yılında da ağır dava mahkeme başkanının iki sayfalık itirazına rağmen oy çokluğu ile 19 yıl ceza aldım ve hapse girdim. Bir odada psikolojik işkencelere uğrayarak 5 yıl 3 ay ceza evinde yattım ve ceza genel kurulu “Pardon suçun yokmuş, sehven ceza verilmiş” diyerek dışarı attılar….
Dışarı çıkınca diploma kayıtlarım silinmiş,
Sağlık sisteminde yokum,
Nüfusum var ama bana verilmiyor…
6 aylık mücadele sonunda tamamen beraat ettim.
Bakanlığa görevim için başvurdum. Bakanlık “Hocam geçmiş olsun. Daha önce böyle olay olmadığı için seni göreve alamayız. Mahkemeye başvur” dedi.
2 yıllık mücadele sonunda 4 ay önce görevime döndüm.
Hâlâ bazı sorularımın cevabını yıllardır arıyorum ama bulamadım.
Belki burada bu soruların cevabını bilen vardır.
1. Tek somut delil olarak gösterdikleri, “Öğrenciye yardımcı olmak neden suçtur?”
2. Psikolojik durumumun bozuk olmasını bana bağladılar. Hastaneler mahkeme midir ki bu konuda karar verıyor?
3. Benim babam “oğlumu kurtaramıyorum” diye dertlenerek diye öldü. Suçlusu kader midir?
4. Psikolojim bozulduğu için yıllardır beni yalnız bırakmayan eşimi kırdım, çevremi kırdım. Yuvam dağıldı… Suçlu ben miyim?
5. Oğlumla, psikolojim iyi olmadığı için iletişim kuramadım. Kader mi demeliyim?
6. Ceza evinde çıktıktan sonra 2 yıl için de 300 iş başvurusunda bulundum, ama işim olmadı. O dönemler, parasızlıktan tedavi bile olamadım o dönemler… Suçlu kim?
7. ”Kadının beyanı doğrudur, gerçektir” demek ne kadar hukukı ve insani. Bu kanunu yapan ve savunanların başlarına böyle şeyler gelse, aynı şekilde bu kanunu savunacaklar mı? Bana, “bunları yazma,davaya zarar veriyorsun”diyenler; SİZİN bu lüx yaşama devam etmeniz için biz dolgu malzemesi miyiz? Bir Allah ve yakın samimi dostlardan başka kimse sizi arayıp sormadığı gibi, “İNTİHAR ETSİN AMA BUNU BİZE BULAŞTIRMASIN” DİYEN VE ÖYLE DAVRANAN YÖNETİCİLER VE SİYASİLER YOK MU? Kİ, BUNLAR BENİ ÖRNEK EĞİTİMCİ OLARAK GÖSTERİP BAŞARI ÖDÜLLERİ VERİRKEN FOTOĞRAF ÇEKİP “BAKIN BİZİM TEŞVİKİMİZLE NELER YAPILIYOR?” DİYEN ADAMLARDI! YANİ KÂRI VE HAZZI PAYLAŞAN, SIKINTIDA “BİZDEN UZAK DURSUN, GİTSİN NERDE ÖLÜYORSA ÖLSÜN” DÜŞÜNCESİNDE OLAN HASTA VE BASİT RUHLU İNSANLARDA VAR!!! Yani size çay kaşığı muamelesi yapılıyor! İşleri bitince kenara konuluyorsunuz.
8. Tazminat davası hakkım var. YEDİ yıllık kaybımı geçmiş yıllara göre hesaplıyor devletimiz. Maaşlarımı verseler avukat paralarını karşılamıyor. Kimi kime şikayet edeceğiz?
9. Berat eden kişi ceza evinde yediği parayı ödemez. Ancak benden bu para isteniyor. Hukuki olarak gerekçeleri gösteriyorum. Ceza Evi müdürü “Bizde böyle nereye şikayet edersen et” diyor. Daha önce MEB’in dediklerinin aynısı… Nereye şikayet edersen et… Hukuk nedir ki? Kanun kurallar, asilzade, yukarılardan tanıdıkları olanlarla, ihlaslı, samimi işini yapanlara neden aynı uygulanmıyor? Öğretmenleri toplayıp “Arkadaşlar, ben sizin amiriniz değil, abiniz olarak konuşuyorum. Lütfen toplumun bozulmasına karşı elinizden geleni yapın. İyi insan yetiştirin yoksa hakkımı helal etmem” diyenler böyle durumlarda “NEDEN İLMİ SİYASET BİLMEDEN DAVRANDIN? demeye başladılar! Yani bir Allah, bir sen, bir de seni seven gerçek dostlarınla başbaşasın! Onlarda “Bize dokunmadan ona yardım edelim” derdindeler!
10. İki yıl olmuş berat edeli, hâlâ bankalardan resmi işlem yapamıyorum ve çözüm de bulamıyorum. Mağduriyetin kalkması için ölmemiz mi gerekiyor?
Hayatımın 12 yılının minnacık bir kesiti sadece….
Suç ne? Suçlu kim?”
Bu mektup ya da hayat hikayesi herşeyi yeterince anlatıyor. Bize düşen görev, yanlışların düzeltilmesi, arızaların tamiri, zulmün durdurulması ve akan gözyaşlarının silinmesidir.
Benim anlamadığım şey, yanlış olan bir kanunu kaldırmak bu ülkede niye bu kadar zor. Almanya’da yapılan bir kanun tatbikatte alarm verirse, 2, 3 hafta sonra hemen değiştirilir. Bu yüzden dünyada yapılan kanunların %50’si Almanya’dan ithaldir.
“Şu kanun kalksın, şu kanun şöyle olsun” gibi sözlerim, benim beşeri kanunları sevdiğim anlamına gelmesin. Allah’ın hükmü hakim oluncaya kadar tahribatı aza indirmek için bir manevradan başka bir şey değildir. Bunu da bir dipnot olarak kabul ediniz.
İstanbul Sözleşmesi, 6284 numaralı kanun ve diğer bütün yapılan ihanetler, insanı insana, kadını erkeğe, erkeği kadına düşman etme çabasından, din ve imanı, aileyi yoketmekten, insanları ruhsuzlaştırmaktan başka bir amaç taşımıyor.
Allah bütün Allah düşmanlarının plan ve projelerini başlarına geçirsin.
Muhammed Mücahid Okcu
www.muhammedmucahid.com