Manifestomuza bir kaç soru sorarak başlamak istiyorum.
- “Hazreti Adem’den önce Ademler vardı.” diye saçmalayıp Bakara Suresi’nin 30. ayetini de delil gösteren adam (Bayraktar Bayraklı)küfrünü mü kustu, yoksa şahsî fikrini mi açıkladı?
- Kendi kendisine “Hazreti Adem’in babası var mı?” diye sorup “Var ya! Hz. Adem’in babası da vaaar, anası da vaaar.” diye yılışan adam (Mustafa İslamoğlu) küfrünü mü izhar etti, yoksa fikrini mi ifade etti?
- Adamın biri kendisine sorulan “Hz. Havva’nın doğumu da Hz. İsa (a.s.)’ın doğumu gibi olamaz mı?” sorusuna karşılık “Hazreti Meryem’i önce bitkiye” benzetmiş ve kendi kendisini döllettirmiş, Âl-i İmran Suresi’nin 37. ayetini de delil göstermiştir. Sonra hızını alamayıp onu evlendirmiştir. Hz. Meryem’i ve ana rahmini ifade eden ‘ha’ ve ‘hi’ zamirlerini alıp “Hz. Meryem çift cinsiyetlidir.” diyen bu adam (Mehmet Okuyan) fikrini mi söyledi, yoksa küfrünü mü kustu?
- “Namazı dosdoğru kılın” ayetine “Vahyi hayatınıza hakim kılın” diye meal veren ve sırf “namaz” kelimesini unutturmak için Kur’an-ı Kerimi tahrif eden adam (İsrafil Balcı) acaba fikrini mi söyledi, yoksa imansızlığını mı ilan etmiş oldu?
Müsadenizle bir de şöyle soralım:
- İslam’ı anlattığını söyleyen kişilerin bir çoğunun İslam düşmanı devletlerden maaş aldıklarını biliyorsanız, siz bu adamlara alim veya hoca gözüyle bakabilir misiniz?
- Kelli felli adamların Batılı istihbarat örgütlerinden emir aldıklarını biliyorsanız, siz bu adamları samimi ve derdi ilim olan insanlar olarak kabul edebilir misiniz?
- Kur’an ve Sünnet İnkarcıları’nın konuşacakları konuları misyonerlerin belirlediğini, hatta konuşma notlarını bile onların yazarak sözde bizimkilerin ellerine tutuşturduklarını öğrenmişseniz, siz bu notları size okuyanları insan evladı sayabilir misiniz?
- İnkarcıların bir inkar, iftira veya yalanı dillendirebilmek için dokuz tane doğru söz sarf ettiklerini tespit etmişseniz, bu adamların azılı birer şeytan olmadığını iddia edebilir misiniz?
- İnkarcıların Kur’an ve Sünnet hakkında konuşup yazdıklarının tamamının yanlış olduğunu biliyorsanız, benim yaptığım gibi sizler de bu adamları “ti”ye almaz mısınız?
Sorularım bu kadar az değil. Daha yüzlercesi var beynimde.
Başlangıcını, dününü, bugününü ve gayesini bildiğimiz bir yıkım projesinin sayfalarıdır bunlar. İslamı yok etme projesinde tetikçilik yapanlar da dün ve bugünlerini tanıdığımız adı bizden olan adamlardır.
Eğri oturup doğru konuşalım. Bedenin, yani canın kaybedilmesinin değil, imanın kaybedilmesinin gerçek bir ölüm olduğuna inanan bir Müslümanım. Böyle bir ölümün bütün Müslümanları kuşatması için en üst seviyeden tatbike konulduğunu da söyleyebilirim. Dünyayı Allah’ın dininden temizleme adına kurulan büyük bir tezgah var. İmanî ölümü gerçekleştirme çabasında olan insanların kurdukları bir tezgah. İsmi bizden olanlardan seçilen insanlar da sözünü ettiğim bu projede figürandır.
İşte bu adam ve madamlara ben “Kur’an Ve Sünnet İnkarcıları” adını verdim.
Bu ismi duyan o takımın adamları paniklediler. Bizim cenahta olanlar ise, biraz bunların gerçek niyetini kavrayamadıklarından, biraz da beni imanî yönden koruma içgüdüsü ile “tekfir” kavramını hatırlattılar bana. “Eğer bu adamların niyetleri, sarfettikleri sözlerin fetva cinsinden olması veya görüş belirtmeleri için tevile başvurmuşlarsa, onların tekfir edilemeyeceği” düşüncesi hakim.
Düşünce doğru. Fıkıhta böyle bir kural var. Yanlış olduğunu da söylemiyorum. Fakat bu adamların bu hükümlerle hiçbir alakası yok ki! Aksine uzaktan kumandalı bir robot gibi çalışıyor olmalarından dolayı bunların hiçbir gerçek ile de alakaları yok.
Bu adı geçen grubun ne olup olmadığını, gerçek yüzlerini, hedef ve gayelerini, yaptıkları ihanetleri, korku ve cesaretlerinin kaynaklarını da biliyoruz. Bu bilgi ve düşünceler dün veya bugün oluşmuş fikirler değil. 35, 40 yılın uzun bir hikayesi bu. Geçmişin tecrübe ve bilgisini de eklersek, yazmaya kalktığımız zaman kütüphanelik bir eser ortaya çıkar. O yüzden hiçbir şüphe taşımadan yürüyorum bu yolda.
Tesbit ettiğim adamların -eğer tevbe ederlerse- tevbe etmeleri hariç, hiçbir tavırları beni bu düşünceden vazgeçiremez. Umarım bunları eksiksiz ve gediksiz açıklayabilirim sizlere.
Öyle ise, tarihin ta başına, Hz. Adem (a.s.)’a kadar gitmeye takat gösteremesek de 15 asır öncesine kadar bir yürüyüş yapalım. Sorularımızın kaynağını inkarcıların yıkmaya çalıştıkları İslam için ne gibi planlar yaptıklarını Asr-ı Saadet’te bulmaya çalışalım.
KURAN VE SÜNNET İNKARCILARI İLE MESCİD-İ DIRARCILARIN METODU AYNI
Müsadeniz olursa önce bir tespitte bulunalım. Bu tespit bugünkü korkularımızın, haddinden fazla olan tahammülümüzün, iyi bir sınır çizemezsek sonumuzu getirmesi mümkün olan hoşgörümüzün sonuçları ile ilgili cevapları da beraberinde getirecektir.
“Kur’an Ve Sünnet İnkarcıları”nın medodu Mescid-i Dırar’ın metodundan aynen alınmadır. Fazlası var, ama eksiği yok. Yani bugün “Sadece Kur’an” diyenlerin Peygamber aralarında iken Medine Münafıkları’nın kurduğu, Allah Teâlâ’nın da adını koyduğu “Mescid-i Dırar”ın sahiplerinin fikri, zikri ve eylemleri ile tamamen aynı. Bu tespitin boyumu aştığına inananların az olmadığından eminim. Onlar biraz sakin olup beni dinlemeye devam ederlerse, meselenin düşündükleri gibi olmadığını anlayacaklardır.
Savaş baltalarını çıkarmışsam, bunun sebebi inkarcıların üç kuruşluk dünyalık için küfür adına benim dinim ile savaşa girmiş olmalarındandır. İtiraz, tepki, gerçekleri anlatma ve uyarılara rağmen pervasızca Allah, Peygamber, Kur’an, Sünnet, İslam ve Müslümanlarla savaşa devam etmelerindendir. Biz de buna karşılık vermek zorundayız.
Mescid-i Dırar Metodu’nu tespit edenler ismi bizden olan inkarcılar değil, bunları satın alıp her türlü pis işlerini yaptıran efendileridir. Bunların aklına o kadar oyun gelemezdi. Af edersiniz, önlerine yem konmasaydı, kıllarını bile kıpırdatamazlardı. Okuduğum raporlardan öğrendiğime göre bunları satın almak ve eğitmek için Allah Düşmanları bayağı zaman harcamışlar. Harcadıklarına da değmiş. Şimdi sadece parayı verip düdüğü çalıyor İslam düşmanları.
Daha önce Yahudi ve Hıristiyan Dinsizler ile Kur’an ve Sünnet Düşmanlığı yapma denemelerinden yeteri kadar verim alamadılar. Çünkü onların isimleri Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin… değildi. Bunun için kimse o kafirlerin sözlerine inanmadı. Fakat Goldziher, Dozy, Sprenger, Gibb gibi dinsizlerin fikirleri içimizdeki müsteşriklere miras olarak kaldı. Bu mirası tepe tepe kullanıyor adı bizden olanlar.
Bu kadar açıklamadan sonra Mescid-i Dırar’cılar ile Kur’an ve Sünnet İnkarcılarını şu şekilde karşılaştırabiliriz.
- Mescid-i Dırar’cılar güya Müslümandılar, Kur’an ve Sünnet İnkarcıları da görünüşte Müslümanlar.
- Onlar MESCİD adı altında kendilerine bir karargah kurmuşlardı. Şimdikiler de kendileri için Allah düşmanlarının kurdukları cami (mescid), vakıf, dernek, akademi, okul, tv, gazete, dergi, yayınevi ve benzeri kuruluşları karargah olarak kullanıyorlar.
- Mescid-i Dırarcılar kürsülerden İslam adına konuşacaklardı, ama buna fırsatları olmadı. Fakat bizimkiler, kürsülerde ve her platformda “Sadece Kur’an” sloganı ile Kur’an Ve Sünnet İnkarcılığı yapıyorlar.
Sanırım bu kadar teferruat meseleyi açıklamaya yeter.
HİÇBİR SÖZLERİ DOĞRU DEĞİL…
Dırar Mescidi metoduna sahip olan ve Batılılar tarafından “İslamın yüzü olarak bize sunulmaya çalışılan” sözde alimlerimizin diğer halleri de İslam’dan uzak olacaktır. Onları emelleri amellerini, cüzdanları da vicdanlarını sıfırlamış insanlardır diye tarif edenler asla hata etmiş sayılmazlar.
Bu bağlamda bunlardan biri “Allah” dese bile, arkasından hangi yalanı yumutlayacak diye bekliyorum ben nedense! Allah Teâlâ’nın büyük lutfu ile onlarla benim aramdaki bütün perdeler kalkmış durumda. Kendilerini az çok tanıyorum yani.
Uzun süre bunları, koyun güder gibi takip ederek her hallerine şahit olmamdan mı, yoksa aynanın arkasında olanları biliyor olmamdan mıdır, nedir derilerinin arkasına saklanmış gerçek yüzlerini görüyorum. Sahte, yapmacık, ihanet, yalan, inkar kokan yüz ve iç dünyaya sahipler. Kesin konuşuyorum, ama durum bu.
Uzun sözün kısası, Kur’an ve Sünnet konusunda bir tek doğru sözleri yok. Konuştukları sözlerin arasında değil, iddia ettiklerinin arasında bir tek doğru sözleri yok. Bir sonraki başlık altında bunu, yani sözlerini tahlil ederken sizler de göreceksiniz.
İnkarcılar, efendilerini bile şaşırtacak dereceye geldiler. Bir avcı tazıdan vurduğu kekliğin düştüğü yere kadar koşmasını ister. Gaye o kekliğin getirilmesidir. Fakat reformcular ve laiklerden oluşan Kur’an ve Sünnet İnkarcıları kendilerine emredilenin çok daha fazlasını yapmaktan zevk alıyorlar. Züccaciye Dükkanı’na girmiş filden beterler.
SÖZLERİ DOĞRU DEĞİLSE, İNSANLARI NASIL KANDIRIYORLAR?
Sözleri doğru değilse, insanları nasıl kandırıyorlar diye sorabilirsiniz? Cevabı sorusundan kat kat daha basit: Hipnoz. İnsanları doğrudan doğruya hipnoz ediyorlar.
Bu tetikçilerin hepsi ilahiyatçı ve akademisyen değil. İçlerinde ilkokul 3. sınıftan terk bile var. İslamî Eğitim almamış olan onlarca inkarcı var. Elifi görse mertek sanacak vasıfta olan pek çok insan var. Ancak insanları arkalarından sürüklüyorlar. Nasıl?
Suyun başındakiler üzerimize saldıkları bu adamları çok iyi eğitmişler. İlim olarak değil, yalan, iftira, inkar ve sahtekarlıkta çok iyi eğitmişler. O yüzden konuşunca, hiçbir sözünün doğru olmadığını bildiğim bir inkarcı, binlerce insan arkasından sürükleyebiliyor. On binlerce insan tarafından alkışlanıyor.
Bu durum onların gücünden kaynaklanmıyor, aksine efendilerinin buldukları metodlara borçlular bütün kazanımlarını. Bunları canavarlaştırıp üzerimize salanlar, ne yaptıklarını itiraf ettikleri gibi, CIA gibi istihbarat örgütleri de raporlarında çekinmeden yazıyorlar.
BİR YALANI SÖYLEYEBİLMEK İÇİN DOKUZ DOĞRU SÖZ SARFEDİYORLAR
Bir inkar, yalan, iftira, ihanet cümlesini sarf edebilmek için dokuz tane doğru söz etmeleri öğretilmiş onlara. Dinleyiciler uyuşturulup ne söylenirse kabule hazır hale getirilince de o istedikleri sözü söylemeleri istenmiştir. Söylenen o dokuz sözün sihri ile insanlar, o yanlış sözü anlayamadıkları gibi doğru kabul edip alkışlar hale geliyorlar.
İşte size inkarcıların insanları kandırma metodu. Ve bir yalan söze kurban edilen dokuz doğru söz. Sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor neden “Allah” dediklerinden bile şüphe eder hale geldiğimi söylediğim cümleler.
EBUCEHİL VE BUNLAR…
Ebucehil “La ilahe illallah, Muhammeden Rasûlullah” demenin ne manaya geldiğini çok iyi biliyordu. Kelime-i Tevhid’in yürekten söylediği an bir insanın şirkten kurtulduğunu da biliyordu. Fakat Allah ona iman etmeyi nasip etmedi.
Günümüzün inkarcıları da ne yaptıklarını, sözlerinin yanlışlığını, iftiralarının büyüklüğünü, ihanetlerinin çapını çok iyi biliyorlar. Ancak şeytanları bu hatalarından dönmelerine izin vermiyor. Ceplerine konan üç beş kuruş, verilen makamlar ve sunulan mevkiler onları Ebucehil’den beter hale getiriyor. Yüz yılı aşmayan bir hayat için bu kadar alçalan bu insanlara beş yüz yıllık, bin yıllık bir ömür verilse neler yaparlardı acaba? Ben bunu çok merak ediyorum.
ZEBUR, TEVRAT VE İNCİL’İN AKİBETİNE UĞRATILMAK İSTENEN KUR’AN-I KERİM
Yazının başından beri büyük sözler etme ukalalığını gösterdiğime inananlar çıkabilir. Ben, sözlerimin büyük ve yerinde olduğunu, ama benim büyük olmadığımı bilmelerini isterim. Bunu son 40 yıl boyunca her duasında “Rabbî zidnî ilmen ve ve fehmen…” diye dua eden birine Allah’ın lütfu demek yerinde olur.
Kur’an ve Sünnet İnkarcıları diye adlandırdığım insanların neye memur edildiklerini bilmek için alim olmaya da gerek yok. Sadece Allah Teâla’nın gönderdiği 100 sayfa ile Zebur, Tevrat ve İncil’in başına gelenleri/getirilenleri bilmek yetiyor. Bu içimizdeki -tabirimi mazur görün- maşa, piyon ve tetikçiler o vazifeyi yüklenmiş durumdalar.
Allah’ın gönderdiği eski kitaplarda yapılan tahrifat, şimdi KUR’AN-I KERİM’e uygulanıyor. Bunu ve bu yolda kullanılan argümanları biliyorsam, beni susturacak hiçbir sebep yoktur. Yani hiçbir Müslüman bu yapılanların karşısında suskun kalamaz. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!”
Bunların niyetlerini daha ilk çıktıkları günlerde anlamış olmama rağmen o gün onları bitirmek için harekete geçmemiş olmanın utancı hem bana hem de bu millete yeter. Bunlar şimdiye kadar kaç Müslümanın imanını çaldılar bilmiyorum. Çünkü Allah Düşmanları bütün İslam Dünyası’nda bizdeki gibi tetikçiler yetiştirdiler ve evlatlarımızın imanlarını çalmak için gece gündüz çalışıyorlar.
1800’lü yılların başında Avrupa’da kurulan Yahudi-Hıristiyan İttifakı’nın tetikçileri olan Goldziler, Sprenger, Schacht, Dozy, Gibb, Weil gibi adamlar Yahudi ve Hıristiyan dinsizlerdi. Dinsiz oluşları tesirlerini azaltıyordu. Reddedilmelerine isimleri bile yetiyordu. ABD tarafından İran’a getirilen Ayetullah Humeyni, Jimmy Carter ile birlikte İran’da Yahudi-Hıristiyan-Şia İttifakı’nı kurdu. Böylece isim yüzünden sekteye uğrayan planın işlemesi Müslüman isimlerle sağlandı.
Kendi içlerinden müsteşrik yetiştirme planından vazgeçmiş olmalarına Allah Düşmanları seviniyorlardır diye düşünüyorum. Yerli müsteşrikler için yaptıkları yatırımlarından yüksek verim aldıklarını ben bile biliyorum. Çünkü maşaları uzun mesafe katetmiş durumdalar.
İSLAM ALİMLERİ NE YAPIYORLAR YA DA ÇIKMAZDALAR MI?
Hayır! İslam alimleri ilim açısından çıkmazda değiller. Çıkmaza girmeye mecbur da değiller. Fakat bir tarafta ürkeklik var, diğer tarafta yani inkarcıların cephesinde de maşaların gizledikleri çok derin gerçekler var. Bizdeki 657 sayılı memuriyet kanunu da alimlerimizi köşeye sıkıştırıyor. Bazıları bunun yüzünden arazi oluyorlar.
Bilmece gibi olduğunu sanmıyorum bu söylediklerimin. Herbiri beni cebinden çıkartacak kadar bilgiyle donanmış alimler var dünyamızda. Bir kere bunun adını koyalım. Ancak handikap kabul edilen ve etraflarına kendileri veya tabi oldukları memuriyet makamları tarafından örülen duvarlar var. Buna var olmadıkları halde var sanılan duvarları da eklemek lazım.
Bir kısım alimlerimiz geleceklerini düşünüp kendilerini emniyete alırlarken, diğer bir kısmı da kıran kıran dövüşüyorlar. Ancak onların önünde de bir duvar var. Bu duvar muarızlarının kafirlerle olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin mahiyetini bilmemeleridir.
Ben, ilk etapta içimizdeki Kur’an Ve Sünnet İnkarcıları’nın Allah Düşmanları ile olan ilişkilerini meydana çıkartmaya adadım kendimi. Çünkü onlar hakikate karşı beş duyularını kapatmış durumdalar. O yüzden kirli yüzlerini açığa çıkartmak gerekiyor.
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük alimi de olsanız, ilminiz bugün başımıza bela edilen Kur’an Ve Sünnet İnkarcılarını susturmaya yetmiyor. Çünkü onların derdi ilim değil, nema. Hakikati bulma değil, cebini doldurma. Ayrıca inkarcılar, hakikatin karşısında sustukları, yani İslam Dini ile savaştan vazgeçtikleri gün -af edersiniz- önlerine konan yal çanakları ellerinden alınacaktır. Bunu hangisi göze alabilir?
Evet! Allah Düşmanı Yahudi ve Hıristiyan Dinsizler’in tuzağına düştükleri halde Allah’ın kurtardığı kişi ve cemaatlerin başlarına nelerin geldiğini biliyorum. Allah ömür verirse, “Hadis İnkarcılığının Tarihi” videomuzda bunlardan da söz edeceğiz.
“İslam Alimlerinin Çıkmazı” derken, küfrün bayraktarlığını yapan inkarcıların Batılı devlet, istihbarat örgütler ve misyoner örgütlerle olan bağ ve ilişkilerini bilmiyor olmalarını kastetmiştim. Bu ilişkilere sahip olanların menfaatleri için Allah Teâlâ’yı bile inkar edebilecek durumda olduklarını bilmediklerini kastetmiştim. Hiçbir İslam aliminin ilminden şüphe ettiğimi söyleyemem. Ama inkarcıların hayatta kalmaları inkarlarına devam etmelerine bağlı. Bu asla unutulmasın!
Aynanın arkasındakileri sadece ben mi biliyorum? Başka bilenler var da açıklamıyorlarsa, bunda inkarcıların arkalarındaki gücün tesiri var demektir. Bütün insanlığı ilgilendiren İslam’ı ortadan kaldırma girişimini durdurmak için hiçbir güçten korkmaya gerek yok. Çünkü korkunun ecele faydası yoktur. Halbuki Müslüman Allah’dan başka hiçbir şeyden korkmaz. Azrail’den bile… Azrail de ancak Allah’ın emriyle can alır.
İnkarcılar kendilerini ne kadar gizleseler de artık bütün perdeler ortadan kalkmıştır. Gizli ve açık bütün niyetlerini biliyorum dersem, abarttığımı düşünmeyin lütfen. “Şapka düştü kel gözüktü” sözü burada da gerçek oldu. Fakat büyük bir problem ile karşı karşıyayız.
İNKARCILAR, MAFYA TETİKÇİLERİNDEN DAHA BETER DURUMDALAR
Kuran ve Sünnet İnkarcıları gerçekten çok beter ve acınacak durumdalar. Bu durumları da onları Firavun’dan daha Firavun yapacaktır. Nemrut’u bile kıskandıracak hale geleceklerdir.
“Felaket tellallığına devam ediyorsun!” derseniz sizlere kızamam. Çünkü doğru yerdesiniz. Allah Düşmanlarını ve başımıza örmeye çalıştıkları çorapları haber vermezsem, bu suskunluk benim felaketim olur. Hele hele bir dakika daha fazla ömrü olup olmadığına garantisi olmayan benim için. O yüzden bir an önce şu Allah Düşmanlarının bütün planlarını bozmak gayretim/gayretimiz olmalı.
Kur’an Ve Sünnet İnkarcıları ile ilgili büyük bir problemimiz var dedim. Nokta ve virgülüne kadar doğru. Bu problem bizden değil, kendilerini “Kur’an Talebesi” veya “Kuran Müdafiği” diye tanıtan bu adamlardan kaynaklanıyor. Mafya tetikçilerinden daha beter bir gelecekleri var. Bunlar geleceklerini bildikleri için de züccaciye dükkanını yerle bir etmeden duramazlar.
Mafya tetikçisi zorda kaldığı zaman, kendisini veya etrafındakileri koruma ve kollama adına eline tutuşturulan silahı ya efendisinin kafasına ya da kendi kafasına dayama cesaretine sahiptir. Ancak bizim başımıza bela edilen inkarcılarda bunların cesaretlerinin milyonda biri bile yok. Yani “Yeter!” diye bağırıp her şeyden vazgeçemezler.
Halbuki bunların efendilerini veya kendilerini öldürmeleri de gerekmiyor. Sadece kendilerine verilen İslam’ı yıkma rolünü oynamaktan vazgeçtiklerini ilan etmeleri yeterlidir. Bu cesaret onlarda yok. Bile bile inkara devam edeceklerdir.
“Yeter” demeleri ile kaybedecekleri çok şeylerinin olduğunu biliyor ve inanıyorlar. Bu inançta onları bitiriyor.
Ne mi kaybederler? Sırtlarını sıvazlayan efendilerini, para akan musluklarını, kitaplarını basıp dağıtanları, makam ve mevkilerini kaybederler. Din ve imanı dünyalık olanlar için bunlar az bir kayıp olmasa gerek. Hiçbir kazançtan vazgeçemezler!..
SERVET, ŞÖHRET VE ŞEHVET ÜÇGENİNDE KAYBOLAN ADAMLAR
“Kur’an’ı anlatıyoruz” dedikleri halde, gerçekte küfre hizmet ettiklerini görmediğimizi sanmasınlar? Hakikati biliyoruz. Yaptıklarının sonuçları da kanımızı kurutuyor. Fakat onlar hiçbir şey yapmamış gibi sırıtıyorlar. Utanma ve sıkılma da yok.
İmansızlar için ne yaptıkları hiç mi hiç önemli değildir. İmanlı olduklarını sandığımız insanları da bekleyen kötü bir son var: Servet, şöhret ve şehvet üçgeninde boğulma.
Servet ile kandırılan bu adamlar neticede şöhrete kavuşuyorlar. Şimdi bu servet ve şöhretten vazgeçebilirler mi? İsteseler bile servet ve şöhretin kazandırdığı şehvet, “Bu kirli oyuna son” demelerine izin verir mi? Bir kaçı hariç asla! O bir kaçı da geçmişte bunların yapamadıklarını yaptılar zaten. Servet sahibi yapılan kişiler, emirlerini dinlemedikleri için bir kuruşa muhtaç hale getirildiler. Dernek, vakıf ve cemaatler parça parça edildiler. Liderlerinden bazıları da içeri tıkıldılar.
Misal mi?
Kur’an ve Sünnet İnkarcılığı yapmayı reddeden Avrupa Milli Görüş Teşkilatı, Jimmy Carter ve Humeyni’nin öncülüğünde İran’da kurulan Yahudi-Hıristiyan-Şia İttifakı tarafından 1983 yılında bölündü.
Milli Görüş’ü bölen Cemalettin Kaplan, ittifaktan para aldığı halde verilen emirleri yerine getirmediği için parçalandı. Cemaatin son lideri Metin Kaplan da Amerika, Almanya, İran ve Eski Türkiye’nin işbirliği ile komploya kurban edilip kodese tıkıldı.
Suçu da “Uçaktan piknik tüpü atarak Anıtkabir’i bombalayacaklar” diye medyada oluşturulan bir yalan.
Almanlar cemaatin üç milyon Alman markına el koydular. Bütün dünya da bir tehlikeden(!) daha kurtuldu.
Bu sona hazır olmayan inkarcılardan tevbe etmelerini beklemek de safdillik olur. En azından ben uzun süreden beri bu hatayı yaptım. Fakat bir milim olsun ibre bizim lehimize dönmedi, yani inkarcılardan hiçbiri akıllanmadı. Ben boşuna tevbe eder ve imana gelirler diye 40 sene bekledim.
Bu kadar izahattan sonra konunun özüne gelelim. Biraz aşağıda herbir maddesi bir kitap oluşturacak manaya sahip olan emirleri madde madde sıralayacağız. CIA’in Kur’an ve Sünnet İnkarcılığı için verdiği emirlerden söz ediyorum.
Burada sıralayacağım emirler arasında inkarcılar ve inkarcılık için her teferruat anlatılırken, nakit olarak verilen paralardan söz edilmiyor. Bunun raporlarda yer almaması negatif bir nokta olarak alınmasın. Hem satın alınan insanlara ödenen paraların çoğu zaman belgesi olmaz. Rüşvetin belgesi olmadığı gibi. Yine de delil isteyen olursa ya okur, ya da doğrudan bana sorabilir. Daha önce bir kısmını anlattık zaten.
CİA’İN İSLAM DÜŞMANLIĞI İÇİN VERDİĞİ EMİRLER
Kur’an ve Sünnet İnkarcılar tabirimi kaba bulanlar… İnkarcıların ihanetlerinden döneceklerinden ümitvar olanlar… Buraya kadar anlattıklarımı ütopik bulanlar, şu 38 tane emri okudukları zaman bu fikirlerinden yüzde yüz vazgeçerler diye düşünüyorum. O emirleri bir bir saymak için de sabırsızlanıyorum.
Fakat bu 38 emirden önce CIA’in Müslümanları gruplara ayırmasından kısaca söz edelim.
Cheryl Benard’ın hazırladığı CIA Raporu’nda Müslümanları:
1. Radikal Müslümanlar (Tavizsiz Müslümanlar)
2. Gelenekselciler (Muhafazakarlar)
3. Modernistler (Reformcular)
4. Laikçiler (Dinsiz Devlet Savunucuları) diye 4 ana gruba ayırmışlardır. (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. X)
Bu tasnif, bizlere çok şeyleri anlatacaktır. Onun için lütfen aklımızın bir köşesine kaydedelim.
CIA’İN EMİRLERİ
BİRİNCİ BÖLÜM
“ÖNCE MODERNİSTLERİ VE LAİKÇİLERİ DESTEKLEYİN”
1. “Önce modernistleri destekleyin. Çalışmalarını sübvansiyonlu maliyetle yayınlayın ve dağıtın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI)
2. “Modernistlerin eserlerini yayınlayın ve dağıtın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 63)
3. “Radikal Müslüman yazarların seviyesine ulaşabilmek için tanıtım kitaplarını sübvansiyonlu maliyetlerle yayınlayın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
4. “Modernistleri kitlesel izleyiciler ve gençler için yazmaya teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
5. “Modernistlere kamusal alanda bir platform verin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
6. “Görüşlerini İslam Eğitim Müfredatı’na entegre edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
7. “Modernist akademisyenlerin ders kitapları hazırlamalarını ve müfredat geliştirmelerini teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
8. “İslam’ın ne anlama geldiği ve ne anlama geldiğiyle ilgili uluslararası görüşü genişletmek, modernist Müslümanların düşüncelerini ve uygulamalarını tanıtmak için radyo gibi popüler bölgesel medyayı kullanın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
9. “Modernistler ve laikçilerin dini yorumlamanın temel sorunları hakkındaki düşüncelerini, yargılarını ve görüşlerini yaygınlaştırmak için web sitelerine, yayınevlerine, okullara, enstitülere ve birçok araca sahip olan Radikal Müslümanlar ve Gelenekçilerle rekabet edebilir hale getirin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
10. “Günlük hayat ile ilgili soruları cevaplayan ve modern İslami hukuk görüşleri sunan bir web sitesini yönetmek için uygun modernist araştırmacıları belirleyin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
11. “Medyada ve ilgili ülkelerin müfredatında İslam öncesi ve İslam dışı tarih ve kültürlerin farkındalığını kolaylaştırın ve teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
12. “Sivil toplumu teşvik etmek ve sıradan vatandaşların siyasi süreç hakkında kendilerini eğitmelerini ve görüşlerini ifade etmelerini sağlamak için bağımsız sivil kuruluşların geliştirilmesine yardımcı olun.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI)
13. “İlk önce modernistleri destekleyin, görüşlerini dile getirmek ve yaymak için geniş bir platform sunarak İslamiyet konusundaki görüşlerini Gelenekselcilerinkinden daha da geliştirin. Gelenekselciler değil, modernistler yetiştirilmeli ve çağdaş İslam’ın yüzü olarak halka arz edilmelidir.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 4 7 ve 63)
İKİNCİ BÖLÜM
“RADİKAL MÜSLÜMANLARA KARŞI GELENEKSELCİLERİ DESTEKLEYİN”
1. “Radikal şiddete ve aşırılığa karşı Gelenekselci eleştiriler yayınlayın; Gelenekselciler ve Radikal Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkları teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
2. “Gelenekselciler ile Radikal Müslümanların aralarındaki ittifakları önleyin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
3. “Gelenekselciliğin farklı sektörleri arasında ayrım yapın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 63)
4. “Gelenekselci kurumlarda Modernistlerin varlığını ve profilini artırın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 64)
5. “Modernistlere daha yakın olan Gelenekselcileri Modernistlerle işbirliği yapmaya teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI, 64)
6. “Gerekli ve yerinde olacak şekilde, Gelenekselcileri Radikal Müslümanlara karşı tartışmalara daha iyi hazırlamak için eğitin. Gelenekselciler retorik olarak daha üstündürler, buna karşın Gelenekselciler politik olarak bariz bir “Halk İslamı” uyguluyorlar. Orta Asya gibi yerlerde Ortodoks İslam’a yönelik eğitimler gerekebilir, ki bu görüşü koruyabilsinler.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI)
7. “Gelenekselciliğin farklı sektörleri arasında ayrımcılık yapın. Hanefi Hukuk Fakültesi gibi modernizme karşı daha fazla yakınlığı olanları başkalarına karşı teşvik edin. Onları dinî görüşler yayınlamaya teşvik edin ve bunları gerici Vehhabi’den ilham alan dini kararların otoritesini zayıflatmak için popüler hale getirin. Bu, finansman ile ilgilidir: Vahabi parası muhafazakar Hanbeli okulunun desteğine gider. Aynı zamanda bilgi ile ilgilidir: Müslüman dünyasının daha geriye dönük kısımları İslam Hukuku’nun uygulanması ve yorumlanmasındaki ilerlemelerin farkında değildir.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
8. “Gelenekselcileri Radikal Müslümanlara karşı (onları ve seçimlerimiz nerede olursa olsun) yaşatmaya devam etmek ve bu iki grup arasında daha yakın bir ittifakı önlemek için geri dönün. Gelenekselciler içinde, modern sivil toplum için nispeten daha iyi olanları seçici bir şekilde teşvik etmeliyiz. Örneğin, bazı İslamî hukuk okulları adalet ve insan hakları konusundaki görüşümüz diğerlerine göre çok daha uygundur.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 47)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
“RADİKAL MÜSLÜMANLAR İLE YÜZLEŞİN, ONLARA KARŞI GELİN”
1. “Radikal Müslümanlar ile yüzleşin, onlara karşı gelin. Onların İslâmiyete yönelik yorumlarını reddedin ve hatalarını ortaya çıkarın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
2. “İslam’ı tanımlama, açıklama ve yorumlama konusunda Radikal Müslüman ve Gelenekselci tekelin yıkılmasına yardımcı olun.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
3. “Radikal Müslümanların bağlantılarını yasadışı gruplar ve faaliyetlerle ilişkilendirin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
4. “Şiddet eylemlerinin sonuçlarını kamuoyuna duyurun.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
5. “Radikal Müslümanların, radikal aşırıcıların ve teröristlerin şiddeti için saygı veya hayranlık göstermekten kaçının. Onları kahraman olarak değil de, kötü, rahatsız ve korkak/alçak olarak ilan edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
6. “Gazetecileri, Radikal Müslümanlar ve terörist çevrelerde yolsuzluk, ikiyüzlülük ve ahlaksızlık konularını araştırmaya teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
7. “Radikal Müslümanların aralarındaki bölünmeleri teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII)
8. “Ülkelerini ve toplumlarını olumlu yönde geliştirme ve yönetme konusundaki yetersizliklerini gösterin.” (CIA Raporu, ‘Civil Demokratic İslam’, s. XII, 64)
9. “Bu mesajları özellikle genç insanlara, dindar gelenekçi nüfusa, Batı’daki Müslüman azınlıklara ve kadınlara gönderiniz.” (CIA Raporu, ‘Civil Demokratic İslam’, s. XII, 64)
10. “Son olarak, İslamî ve ideolojik duruşlarındaki kırılganlıklara dikkat çekerek, Radikal Müslümanlara enerjik bir şekilde karşı çıkın, hedef kitlelerindeki genç idealistlerin ve dindar gelenekçilerin onaylayamayacağı şeyleri ortaya çıkarın: Onların yolsuzluklarını, vahşiliklerini, cehaletlerini, İslam’ı uygulamalarındaki önyargı ve açık hatalarını, liderlik etme ve yönetme konusundaki yetersizliklerini teşhir edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 47)
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
“LAİKLİĞİ SEÇİCİ OLARAK DESTEKLEYİN”
1. “Laikçileri durum bazında destekleyin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 47, 63)
2. “Laik sivil kültürel kurum ve programları teşvik edin ve destekleyin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 47, 63)
3. “Radikal Müslümanlığın ortak bir düşman olarak tanınmasını teşvik edin, milliyetçilik ve sol ideoloji gibi gerekçelerle laikleri ABD karşıtı güçlerle ittifak yapmaktan vazgeçirin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
4. “Laiklik ve modernizmi, hoşnutsuz İslamcı gençler için bir “karşı kültür” opsiyonu olarak konumlandırın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XI)
5. “Din ve devletin İslam’da da ayrı olabileceği ve bunun da inancı tehlikeye atmayacağı fikrini destekleyin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
(Burada Dinsiz Devlet Düzeni adını verdiğimiz ve Batı’nın bizim başımıza bela ettiği LAİKLİK’den söz edilmektedir.) (Çev: M.M.O.)
VE BEŞİNCİ BÖLÜM
“TASAVVUFUN BOYUTUNU ARTIRIN”
1. “Sufizmin popülerliğini ve kabulünü teşvik edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’ s. XII, 64)
2. a) “Tasavvufun boyunu arttırın.”
b) “Güçlü Tasavvuf’a sahip ülkeleri tarihinin bu kısmına odaklanmaya teşvik edin.”
c) “Onları okul müfredatına dahil olmaya teşvik edin.”
d) “Sufi İslam’a daha fazla dikkat edin.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’ s. 63)
Batı bize, Amerikan İslamı, Avrupa İslamı, Asya İslamı, Fransız İslamı, Alman İslamı, Türk İslamı gibi adı İslam olan ama Hıristiyan vari yeni dinler dayatıyor. Sufi İslam da bunlardan biridir.
SONUÇ
“Hangi yaklaşım veya karma yaklaşım seçilirse seçilsin, bazı konuların sembolik ağırlığı konusunda dikkatli bir müzakere ile yapılmasını öneririz;
ABD’li politika yapıcıların bu konulardaki belirli konumlarıyla uyumlaştırılmasının muhtemel anlamı; bu grupların diğer İslamcı aktörler için yarattığı sonuçların sonucu, yardım etmek için aradığımız grup ve insanları tehlikeye atma ya da gözden düşürme riski de dahil olmak üzere; kısa vadede uygun görülebilecek ilişkilerin ve duruşların fırsat maliyetleri ve olası istenmeyen sonuçlarıdır.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII)
Son cümleye lütfen dikkat ediniz. Cümlenin içindeki “…yardım etmek için aradığımız grup ve insanları tehlikeye atma ya da gözden düşürme riski de dahil olmak üzere;…” bölüme daha fazla dikkat ediniz. “…yardım etmek için…” kelimelerinin yerine “…kullanmak için…” kelimelerini yazıp okuyunuz.
Bunlar sokak sokak piyon, maşa, tetikçi yapmak için adam aradıklarını itiraf ediyorlar. Bolca tetikçi bulduklarına dair misalleri de çok gördüm.
Kur’an ve Sünnet İnkarcıları’nın yaptıkları ile bu 38 maddelik emirler karşılaştırıldığında bütün ihanetler gün yüzüne çıkacaktır. “Sadece Kur’an” diyenlerin aslında 40 yıldan beri CIA başta olmak üzere bütün İSLAM DÜŞMANLARINA misyonerlik, ajanlık, casusluk, maşalık ve tetikçilik yaptıkları da ortaya çıkacaktır.
Dünya menfaati için Kur’an ve Sünnet Düşmanlığı yapanları ifşa etmeyi Allah Teâlâ bana nasip etti. Bu maddeleri tek tek açıklamaya ve daha fazlasını anlatmaya izin vereceğine de imanım tamdır. Bu Allah düşmanlarının bütün ihanetleri ifşa olmaya mahkumdur.
Bunlar, Batılı Devletlerin İstihbarat Örgütleri’nin bizdeki yeni yetme alimlerimiz için düşündüklerinin yüzde biri bile değil. Hepsini burada anlatmanın da mümkünü yok. Fakat onları tanımanız için bir kaç ipucu vermek istedim.
Bu arada bunların kendi kendilerini ihbar etmeleri için bir takım sorular soracağım. Bu sorulara verecekleri cevaplar -tabii cevap verebilirlerse- onların ya kurtuluşları olur ya da imanî sonları olacaktır. İnsanlar onların ne olup ne olmadıklarını öğrendikleri gün yine kendilerini sütten çıkmış ak kaşık sanacaklar mı merak ediyorum? Bir de bu milletin fertlerinin yüzlerine bakabilecekler mi?
İşte o sorular:
KUR’AN VE SÜNNET İNKARCILARINA SORULAR
1. Kur’an ve Sünnet İnkarcıları, İslam Düşmanlığı yapmak için para aldıkları devletlerin, istihbarat ve misyoner örgütlerin isimlerini açıklayabilecekler mi?
2. “Kur’an’dan başka kitaba gerek yok” dedikleri halde dünya kadar kitap yazmalarının sebebini söyleyebilecekler mi?
3. Bu yazdıkları kitapların kimler tarafından basılıp dağıtıldığını itiraf edebilecekler mi?
4. Kitap ve yazı yazmalarını kimlerin teşvik ettiğini söyleyebilecekler mi?
5. Makam sahibi oldukları kurumlara kimlerin vasıtasıyla yerleştiklerini söyleyebilecekler mi?
6. Görüşlerini İslam Eğitim Müfredatı’na entegre etmeyi kimlerin sağladığını açıklayabilecekler mi?
7. Ders Kitapları hazırlamalarını ve müfredat geliştirmelerini kimlerin teşvik ettiğini söyleyebilecekler mi?
8. Televizyonu olanların bu televizyonları kimin parası ile kurduklarını açıklayabilecekler mi?
9. Yayınevi sahibi olanlar paraları nereden aldıklarını söyleyebilecekler mi?
10. Akademi sahibi olanlar, bu akademileri kimlerin kurduğunu açıklayabilecekler mi?
16. “İslam öncesi ve İslam dışı tarih ve kültürleri” kaşıyarak Müslümanların evlatlarını dinsizleştirmeyi kimlerin emrettiğini açıklayabilecekler mi?
17. Modernistler ve laikçiler, kendilerini kimlerin alim diye Müslümanların başına bela ettiğini açıklayabilecekler mi?
18. Modernist ve laikçi geçinenler, kendilerini Müslüman kuruşlara yerleştirenlerin kimler olduğunu açıklayabilecekler mi?
19. Sözde bağımsız sivil kuruluşlar adıyla inkarcıları bir araya getiren ve İslam Düşmanlığı yaptıranların isimlerini açıklayabilecekler mi?
20. Müslümanların arasında fitne ve fesat çıkarıp anlaşmazlıkları körüklemeyi kimlerin onlara emrettiğini açıklayabilecekler mi?
21. İslam alimlerini aciz, cahil, uydurmacı, kafir ve münafık diye isimlendirip ve Allah Düşmanlarını alim ve İslam’ın yüzü olarak halka arz etmelerini kimlerin kendilerine emrettiğini açıklayabilecekler mi?
22. İnkar, iftira, ihanet ve yalanlarını sergiledikleri platformları kendilerine kimlerin sundukların açıklayabilecekler mi?
23. “Müslümanların bağlantılarını yasadışı gruplar ve faaliyetlerle ilişkilendirin” diye emir verenleri açıklayabilecekler mi?
24. “Şiddet eylemlerinin sonuçlarını kamuoyuna duyurun.” emrini verenleri açıklayabilecekler mi?
25. Müslümanları yolsuzluk, ikiyüzlülük ve ahlaksızlık gibi konularla suçlamayı kimlerin emrettiğini söyleyebilecekler mi?
26. “Müslüman kahramanları kötü, rahatsız, korkak ve alçak olarak ilan edin.” emrini kimlerin verdiğini itiraf edebilecekler mi?
27. “Müslümanların aralarındaki bölünmeleri teşvik edin.” emrini veren mihrakları açıklayabilecekler mi?
28. “Tavizsiz Müslümanlığın ortak bir düşman olarak tanınmasını teşvik edin.” emrini verenleri açıklayabilecekler mi?
29. “Din ve devletin İslam’da da ayrı olabileceği ve bunun da inancı tehlikeye atmayacağı fikrini destekleyin.” emrini verenleri ifşa edebilecekler mi?
30. “İslam’ı tanımlama, açıklama ve yorumlama konusunda Radikal Müslüman ve Gelenekselci tekelin yıkılmasına yardımcı olun.” emrini veren Allah Düşmanlarını açıklayabilecekler mi?
31. “Radikal Müslümanlar ile yüzleşin, onlara karşı gelin. Onların İslâmiyete yönelik yorumlarını reddedin ve hatalarını ortaya çıkarın.” emrini hangi Allah düşmanlarının kendilerine verdiğini söyleyebilecekler mi?
32. En önemli, en can alıcı, en büyük ihanet olan Kur’an ve Sünnet İnkarcılığını kendilerine kimlerin emrettiğini açıklamaya cesaretleri olacak mı?
Evet ben bu sorulara cevap bekliyorum.
Bu 32 soruyu hem www.muhammedmucahid.com sitemizde hem de Muhammed Mücahid Okcu YouTube Kanalımızda sizler için anlatmaya gayret ettik. Bir kez de burada yer vermeyi uygun bulduk.
DAHASI VAR! HEPSİ BU KADAR DEĞİL…
Kur’an ve Sünnet İnkarcıları ile ilgili anlatacaklarımız ne 38 emir ile sınırlı, ne de 32 soru ile. Batı’nın onlar için düşünüp tatbike koyduklarının binde biri bile değil. Anlattığımız gibi sorularımız da bu kadar az değil. Kat kat fazlası var.
İslam Düşmanı devlet, istihbarat ve misyonerlerin yaptıklarının binde, on binde birini ancak biliyoruz.
Bir kişide aradığım üç özellik vardır derim hep: İman, ilim ve samimiyet.
İman yoksa, ilim ve samimiyetten söz edilemez. Yani bana hiçbir imansız İslamı anlatamaz. Bunlara müsteşrik deniyor. Ben de bana İslam’ı anlatacak kadar ilim ve samimiyete sahiplerse, neden Müslüman olmuyorlar diye soruyorum?
Bir kişide iman ve ilim var da samimiyet yoksa, onun hata etmesi veya ilmini çok ucuza satması da muhtemeldir. Çünkü samimiyetsizlik insana imanını çabuk sattırır.
Bugünküleri bu meyanda değerlendirmek gerek. Aslında yaşantı ve inkarları ile gerçek imana sahip olmadıklarını gösteriyorlar. Fakat ilgili kurumların ve kişilerin bunlara niye katlandıklarını merak ediyorum. Halbuki İslam Hukuku bu gibilerin cezasını belirtmiştir. İhanetlerinden vazgeçmeyenlere o cezalar uygulanır.
FİKRİNİ SÖYLEMEK VEYA GÖRÜŞÜNÜ BELİRTMEK
İnkarcıların, Allah’ın ayetleri hakkında ne olursa olsun, söz söyleme hakları olmadığı gibi, hadisler hakkında da söz söyleme hakları yoktur.
Dinsiz iken Allah’ın izniyle Müslüman olan Avusturalyalı bir genç bunlara en büyük dersi veriyor.
Muharref kitaplar için kurulmuş beşerî dinler başta olmak üzere bütün dinleri araştıran bu genç, aradığını bulamaz. Her görüştüğü haham, papaz ve diğer dinlerin ileri gelenleri her söze “Bana göre… Benim fikrim… Benim görüşüm…” diye başlarlar.
Bu gencin yolu sonunda bir camiye düşer. Bir genç ile konuşurken “Şu konuda senin fikrin nedir?” diye sorar. Müslüman genç:
“Allah’ın sözü dururken benim sözüm mü olur” der. Her sorduğuna ayet ve hadislerle cevap verir. Bu da Avusturalyalı gencin İslam’a girişini hızlandırır.
Bizim bazı insanlarımızın dedikleri gibi inkarcıların sözlerini “görüşünü belirtme” diye düşünsek bile bu fikir belirtme bir hükmün ortaya konması için yapılan bir tartışmada açıklanan fikirler değil. Doğrudan inkar edişleri ile ilgilidir. Bunların tek hedefi Kur’an ve Sünneti inkar etmektir. Çünkü efendileri böyle istiyor.
Yine de onların sözleri “Şu ayetin ifade ettiği mana şu olabilir mi?”
“Şu hadis şunu mu anlatmak istiyor?”
“Bu hükmü şöyle anlayamaz mıyız?” gibi bir fikir ifade etme değil. Doğrudan CIA Raporları’nda belirtildiği gibi Allah’ın Kitabı’na, Peygamberin Sünneti’ne ve Müslüman’ın Dini’ne saldırı var.
CIA’in bizdeki maşalarına verdiği şu emirlerin yerine getirilişi var:
1. “Radikal Müslümanlar ile yüzleşin, onlara karşı gelin. Onların İslâmiyete yönelik yorumlarını reddedin ve hatalarını ortaya çıkarın.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. XII, 64)
2. “İslam’ı tanımlama, açıklama ve yorumlama konusunda Radikal Müslüman ve Gelenekselci tekelin yıkılmasına yardımcı olun.” (CIA Raporu, ‘Sivil Demokratik İslam’, s. 48)
Şimdi şu sorulara kim cevap verebilir?
“Onların İslâmiyete yönelik yorumlarını reddedin.” emri ile inkarcıların ayetleri tahrif ve inkar etmeler ve hadisleri toptan reddetmeler aynı şey değil midir?
“Radikal Müslüman ve Gelenekselci tekelin yıkılmasına yardımcı olun.” da ne demek?
Reformcular ve dinsiz devlet savunucuları olan laikçilerden kuluçkada civciv üretir gibi İslam Alimi üretip “İşte sizin alimleriniz!” demeleri neyin nesi?
Kendilerinin türettikleri özde DİNSİZ, sözde ALİM adam ve madamcıklara İslam Dini’ni yoketme görevini verdiklerini artık herkes öğrensin. Dünyanın bu ihaneti en ince noktasına kadar öğrenmesi benim için ekmek ve sudan daha önemlidir. Açlık bizim bedenimizi öldürür, bu ihanetler de İMANIMIZI öldürmek için yapılıyor.
Utanmadan, sıkılmadan yalan söylüyorlar, ama bunlara göre Sünnet (Hadis) toptan uydurma değil mi? Halbuki, CIA bir raporda açtığı “Hadis Savaşları” başlığı altında inkarcılardan çok ayrı şeyler söylüyor.
İşte size iki misal:
“Hadislerin yapabileceği şey, herhangi bir konuyu gerçekçi ve yetkili bir şekilde belirlemektir.”
“Esasen “hadis savaşları” yıpratma savaşlarıdır.” (CIA’in raporu “Civil Democratic İslam,” s. 51)
Avrupa’da kurulan Yahudi-Hıristiyan İttfakı’nın kalemşörü Dozy, “Buhari’deki hadislerin yarısı doğrudur” diyor. Ben bu sözü “Buhari’deki hadislerin yarısı yanlıştır” diye okuyor ve “Çüüüüş” diyorum. Fakat isimleri bizden olan inkarcı takımı hadisleri toptan inkar ediyor ve Hadis Alimleri’nin tamamını “KAFİR” ilan ediyorlar.
“Bunlar Dozy’den çok daha fazla mı kafirler” diye sormak yanlış mı olur?
Aslında Türkiye’de sadece hadislerin inkar edildiğine dair bir algı var. Bu çok yanlış bir teşhistir. Evet, Kur’an ve Sünnet İnkarcıları ilk önce hadis ile başladılar inkarlarına. Bu kurbağa pişirme metodunun Müslümanlara tatbikinden başka bir şey değildi. Hadis ile başladıkları inkarları Kur’an-ı Kerim’in inkarı ile tamamlandı.
Bunu artık çekinmeden söyleyiniz Müslümanlar. Gerçi oluşturduğum Kur’an ve Sünnet İnkarcıları listesi üzerinden video yapan biri: “Biz Kur’an inkarcısı değiliz, hadis inkarcısıyız.” derken, inkarcı olduklarını itiraf etmiştir. Bazı isimlerin Kur’an İnkarcısı sayılabileceğini de itiraf etmekten de kaçamamıştır.
İNKARCILAR HESABA ÇEKİLMELİ
Yanlış duymadınız. Kur’an ve Sünnet İnkarcıları hesaba çekilmelidir. Yargılanmaları konusunda İslam Hukuku açısından bir engel yok. Yani en üst perdeden cezalandırılmaları gerekiyor. İdam da dahil.
Ben bunları söylemeye hazırlanırken, bir çok bölgeden Müslümanların harekete geçtiğini gördüm. Çünkü herkes bunların Allah Düşmanı Devletlere çalıştıklarını biliyor. Haliyle bütün dünya bunların Allah, Peygamber, Kur’an, Sünnet, İslam ve Müslüman Düşmanı olduklarını da biliyor.
Yargılama konusunda üç yol var:
Birincisi, bunların fitne ve fesat çıkarttıkları bölgelerde hesaba çekilmeleridir. Bu başarılamazsa, ikinci bir yola baş vurulacak.
İkincisi, Uluslararası Mahkeme’nin kurulması. 60 kadar İslam Devleti’nin teşebbüsü ile bu mahkeme kurulur ve İslam Düşmanları’na gereken yapılır. Bunda Müslümanlar hemfikirler.
Ancak içeriden ve dışarıdan bir tür engelleme olur da bu mahkeme kurulamazsa, başka bir yol düşünülüyor.
Üçüncüsü de, hiçbir devletin müdahale edemeceği bir yerde İslam Hukuku alanında alim olan Müslümanların arasından seçilecek kişilerden oluşacak bir heyetin oluşturacağı bir mahkeme düşünülüyor.
Fakat burada bir hayli zorluklar var:
– Bu mahkemenin geçersiz sayılma durumu var.
– Kurulsa bile hakim, sanık ve şahitlerin oraya taşınma problemi var.
– Gıyaben yargılama yapılması halinde, yargılananların hükme razı olmama durumu var.
– Gıyaben yargılamaların neticesinde cezanın infazında bir yığın problem ortaya çıkacaktır.
– Diyelim ki, idam cezası alanlar bulunduğu yerde infaz edildi. Diğer cezalar nasıl infaz edilecek? Ölüm cezasını alanların infazını o bölge hükümeti ve milleti nasıl karşılayacak?
Ülkeler aşırı bir mahkemenin bir yığın problemi olacak. En iyisi Uluslararası Mahkeme kurmaktır. Bunun yapılması ile Ülkelerüstü mahkemenin devlet, hükümet ve kişilere yükleyeceği yükten kurtulmuş oluruz.
Bu yükleri yüklenmeyi göze alamayan devlet ve hükümetler, Uluslararası Mahkeme kurulmasına razı olacaklardır. En iyisi de budur. Mesele insanları cezalandırmak değil, adı bizden olmasına rağmen kalbi ve beyni küfürden yana olanların ihanetlerini bertaraf etmektir.
Allah, yarattığı kullarının mü’min veya kafir olmalarına rıza gösterir. İman etmeyenlerin cezalarını da belirtir. Onlara mühlet de verir. Fakat hiçbir zaman dini ile savaşılmasına izin vermez. Allah Teâlâ, kullarının dini ile savaşmasına izin vermediği halde Allah’ın izniyle iman etmiş olan ben nasıl izin verebilirim?
Ben, Allah, Peygamber, Kur’an, Sünnet, İslam ve Müslüman Düşmanlığı yapılmasına ve ümmetin imanının çalınmasına izin vermiyorum. Bu yüzden Kur’an ve Sünnet İnkarcıları’nın cezalandırılmasını istiyorum. Buna Azrail bile mani olamaz. Her şeye kadir olan Allah izin vermezse Azrail de hiçbir şey yapamaz.
CEZAYİR’DE BİR İNKARCI ÜÇ YIL HAPİS CEZASI ALDI
Cezayirli Sufi araştırmacı Said Cabelhayr, “İslami değerlere hakaret” suçundan üç yıl hapse mahkum edildi.
Türkiye’deki Kur’an ve Sünnet İnkarcıları’ndan farkı olmayan bir dizi inkar karşılığında mahkemenin ceza verdiğini görüyoruz.
İşte haberi:
“Cezayirli Sufi araştırmacı Said Cabelhayr, “İslami değerlere hakaret” suçlamasıyla çıkarıldığı mahkemede üç yıl hapis cezası aldı.
Cezayir resmi ajansı APS’nin haberine göre, başkent Cezayir’deki Sidi Muhammed Mahkemesi, Sufi araştırmacı hakkındaki kararını açıkladı.
Mahkeme, Cabelhayr’ı 400 dolar para ve üç sene hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca kararın temyize açık olduğu bildirildi.
Cabelhayr’ın, “Hac ve kurban ibadetinin pagan geleneği olduğu”, “Nuh’un gemisi ve fil hadisesinin mit olduğu” yönündeki sosyal medya paylaşımları ülkede yoğun tartışmalara yol açmıştı. Bir üniversite öğretim görevlisi ve yedi avukat, Cabelhayr hakkında söz konusu ifadeler nedeniyle şikayetçi olmuştu.
Cezayir Ceza Kanunu, “Hazreti Muhammed veya peygamberlere hakaret eden, İslam dini ve ibadetleriyle yazılı, sözlü veya başka bir yolla alay edenler” hakkında 3 ila 5 yıl hapis cezası öngörüyor.“
Her Müslüman ülke bu şekilde davranıp inkarcılardan hesap sorarsa, CIA başta olmak üzere hiçbir istihbarat örgütü satılık adam bulamaz hale gelir. Böylece ümmetin evlatlarının imanlarını kimse çalamaz.
Bu durum her Müslüman ülkede tatbik edilemezse, o zaman Uluslararası Mahkeme kurmak gerekir.
DİNÎ DEĞERLERİ AŞAĞILAMA SUÇU VE CEZASI
Türk Ceza Kanunu’nda Kur’an Ve Sünnet İnkarcılarını doğrudan cezalandıracak bir kanun yok. Fakat bunun yenine dini değerleri aşağılama suçunu düzenleyen bir madde var.
Bu madde konusunda hakim ve savcılar ile avukatlar arasında kaldım.
Sorduğum hakim ve savcılar “Aşağılama suçundan şikayet gelirse, biz savcı ve hakimler olarak gereğini yaparız. Maddeyi uygularız.” diyorlar.
Ayet ve hadislerin inkarı dini değerleri aşağılama suçunu oluşturuyor savcı ve hakimlere göre. Fakat çok samimi olduğum avukat dostum bu konuda su koyveriyor. “Davalı herhangi bir müsteşrikin kitabını önüne koyar ve davayı bitirir.” diyor. Anlaşılan ilk önce bu avukat dostuma karşı onu inandıracak bir davayı kazanmam gerekecek. Böylece bu gibi konularda her adım attığımda köstek olmasının önüne geçmiş olurum.
Neyse!..
Aslında ben, inkarcılar ile İslam düşmanı devletler, istihbarat örgütleri, misyoner örgütler, Kiliseler Birliği ve Vatikan ile olan bağlarını dünyaya açıkladığım gün, bunları cezalandırmak için kanun falan aramak zorunda da kalmayacağım. En başta casusluk suçundan ceza almaları kolaylaşacak. Zaten ne mal oldukları ortaya çıktığı zaman onlar da birer Goldziher, Sprenger, Dozy, Schaht, Gib, v.b. Yahudi ve Hıristiyan müsteşrikler gibi sözlerine itibar edilmez hale geleceklerdir.
ALLAH VE PEYGAMBER İLE SAVAŞAN İNKARCILARIN CEZALARI
Kur’an ve Sünnet’teki cezaları daha sonra ele alacağız. Ben sadece “Kur’an’dan başka kitap kabul etmiyoruz!” ayaklarına yatan inkarcıların gerçekten Kur’an’a iman edip etmediklerini ortaya çıkartmak için Kur’an’da belirtilen cezalarını bir ayetle de olsun ortaya koymak istiyorum.
Şu ayet inkarcıların cezalarını açık seçik ortaya koyuyor.
“Allah’a ve Rasûlü’ne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.”(5 Maide 33)
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, yani soralım:
Kaç inkarcı, “Sadece Kur’an” diyen veya “Kur‘ancıyız” diyenler bu cezalara razı olur?
– Öldürülmeye mi,
– Asılmaya mı,
– Ellerinizin ve ayaklarınızın çaprazlama kesilmesine mi,
– Yahut bulunduğunuz yerden sürülmeye mi?
Hadi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin dersek, kaç kişi buna cevap verir? Kaç kişi yanlış yoldan dönmeye karar verir?
KUR’AN VE SÜNNET İNKARCILARI SUSTURULMALIDIR
Bunların İslam ve ilim ile alakaları yok. Bundan emin olarak söylüyorum. Fazla ileri gittiğimi düşünecek olan varsa, onların amelleri ile İslam’ın emirlerini karşılaştırsınlar. Niyetlerini öğrensinler.
Dünyanın neresinde olursa olsun, şeytan adına veya üç beş kuruşluk dünyalık adına konuşanlar susmalıdırlar. Telkinlere rağmen susmuyorlarsa, susturulmalıdırlar.
Henry Kissinger’a 1990’lı yıllarda sormuşlar:“Amerika, nasıl bu kadar güçlü olabildi?”
Kissinger;“Biz Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz?” diye başlayıp, şöyle sürdürmüş sözlerini:
“Bizler Amerika olarak içimizdeki vatan hainlerini çabuk etkisiz hâle getiririz… Dünyanın birçok ülkesindeki vatan hainlerini de kahraman yapar, onları ülkelerinde önemli yerlere getiririz.”
Kısaca “ABD içindeki hainleri öldürür, başkalarının hainlerini de besler ve kullanır” diyor. Kullanma kelimesini en geniş manasıyla düşünmenizi istirham ediyorum.
İçimizdeki Kur’an ve Sünnet İnkarcıları da Amerika başta olmak üzere Allah Düşmanları’nın kahraman yaptığı aşağılık mahluklardır. Bunlar ihanetlerini Türkiye’de değilde Amerika ve Avrupa’da yapsalardı, şimdi esameleri okunmazdı. Yani alınlarının tam orta yerine bir kurşun sıkar ve leşlerini köpek leşi gibi sürükleyerek bir çukura atarlardı.
Aslında bunlar, ABD ve Avrupa Birliği Ülkeleri arkalarında oldukları için bu kadar cesur çıkışlar yapıyorlar. Bizden korkmayan bu adamlar, CIA, MOSSAD, BND, DSGE, MI6, diğer istihbarat örgütleri ve Vatikan’dan korktukları için de bir emre dokuz emir daha katıp İslam’a saldırıyorlar.
Aslında ismi bizden olan küfrün maşaları hiç de cesur değiller. Tekrar etmek gerekirse, cesaretleri arkalarındaki Küfür Devletleri’nden kaynaklanıyor. Adına çalıştıkları efendileri olmadan bir hiçtirler. Efendileri ile aralarındaki bağları kopardığımız zaman sesleri de kısılacak, isimleri de unutulacaktır.
BÜTÜN YAPTIKLARI İMHA EDİLMELİ
Bunların susmaları veya susturulmaları yetmez. Son kırk yıl boyunca ektikleri fitne ve fesat tohumları da temizlenmeli.
Bunu için:
1. Artık bir tek kelime dahi olsun konuşmamalılar.
2. Tefsir ve mealleri de dahil bütün kitapları imha edilmeli.
3. İnternet ve sosyal medya hesapları kapatılmalı.
4. Yazılı, sözlü ve görüntülü bütün yayınları imha edilmelidir.
Bir yığın insanın imanını çalan bu yerli misyonerlerin hesabı görülmeden asla huzur bulamayız.
Başkalarını bilmem, ama ben bu 5. Kol Faaliyeti olarak yürütülen Kur’an Ve Sünnet İnkarcılığı bitirilmeden mezarda bile rahat olamayacağımı bütün alemin bilmesini isterim. Öyle ise her Müslüman evladı elini taşın altına koymalı ve ihanetin son bulması için gerekeni yapmalıdır.
Tabii onlar için daha başka söyleyeceklerimiz de var.
Ümmetin evlatlarının imanlarını çalmak için her türlü renge giren inkarcılar, isterlerse istedikleri yere gider ve istedikleri gibi yaşayabilirler. İman ettikten sonra küfre dönmelerinin bir müeyyidesi olacaktır elbette. Fakat bu müeyyideyi yırttılar diyelim. Ancak Allah’ın dini ile savaşmalarına izin veremeyiz.
Dedim ya. İstedikleri gibi yaşama hakkı var kafir olanların. Ancak Müslümanlara ve diğer insanlara yaşantılarını bir hayat standartı olarak dayatmamak şartıyla.
Eskiden içimizde yaşayan bazı gayri müslimler bunlardan daha duyarlı imişler. Kendi yaşantılarını dayatmadıkları gibi, Müslümanları rencide edecek hareket ve tavırlardan kaçınırlarmış.
Örneğin, Ramazan ayı gelince, çocuklarına dışarıda yiyip içmemelerini öğütlerlermiş. Ne zaman ki bizim içimizden amelsizler türedi, onlar da bu hassasiyetlerini unuttular.
İNKARCILARIN KAFİRLERLE OLAN BAĞLANTILARINI KOPARTMAK GEREK
Yazının başından beri anlatmaya çalıştıklarımdan sizler de Kur’an ve Sünnet İnkarcıları’nın İslam Düşmanı Devletler, onların istihbarat örgütleri, Kiliseler Dirliği, misoner örgütler ile olan bağlantılarını öğrenmiş olmalısınız. Yani bunlar birer casus olarak Allah düşmanlarına çalışıyorlar.
Buraya kadar anlattıklarımdan bir şey daha tesbit etmiş olmalısınız. Onlara için “inkarcı” dediğimi.
Sadece “Hz. Adem (a.s.) ilk insan olmadığını…”
“Hz. Adem (a.s.) ve Hz. Havva annemizin baba ve annelerinin olduğunu…”
“Hz. İsa (a.s.)’ babasız doğmadığını…”
“Hz. Meryem’in çift cinsiyetli olduğunu” ve “kendi kendisini döllediğini” iddia etmeleri neticesinden kaç SURE ve kaç AYETİ İNKAR ettiklerinin açıklanması bile onların nasıl birer insan olduklarını anlamamıza yetecektir.
Halbuki bize Kur’an’dan bir tek harfi bile inkar edenin KAFİR olduğu öğretilmişti.
İnkarcıların kafirlerle olan birlikteliklerini herhangi bir şekilde bozmak gerekiyor. Bunları tuzaklarına düştükleri devlet, istihbarat örgütleri, misyoner örgütler, Kiliseler Birliği ve diğer İslam düşmanı gruplardan kurtarmak gerekiyor. Eğer onlardan kurtarılmaz ve emniyetleri de sağlanmazsa, işte o zaman hepisinin işini bitirirler. En azından onları beş kuruşa muhtaç hale getirirler.
Beş kuruşa muhtaç hale getirilmeleri ile artık Allah Düşmanlığı yapacak gücü ve sebepleri de kalmaz. Fakat bu duruma düşmemek için hepisi de verilen bütün emirleri bir fazlasıyla yerine getirmeye devam edeceklerdir. O yüzden ihanet, inkar, yalan ve düşmanlıkta sınır tanımayacaklardır.
Zaten şimdi de sınır tanımıyorlar. Yalan sözleme bakımından da en berbat politikacıdan bile milyon kat daha yalancıdırlar.
ALLAH TEÂLÂ, RASÛLULLAH VE KUR’AN İLE ALAY EDİYORLAR!
Allah ile alay ediyorlar. Haşa, Allah’ı küfürbazlıkla suçluyorlar. Bunun delili ayetleri beğenmediklerini ifade etmek için sarfettikleri sözleridir.
Kur’an ile alay ediyorlar. Bunu en son örneği uzun süre İlahiyat Fakülteleri’nde Allah, Peygamber, Kur’an ve Sünnet’e olan kinini kustuktan sonra Almanya’ya, efendilerinin yanına koşan Mustafa Öztürk adlı inkarcıdır.
Peygamber ile alay ediyorlar. Bir postacı yerine koymuş durumdalar. “Sen Kur’an-ı Kerimi getirdin işin bitti. Artık biz varız” diyorlar. Sünneti toptan inkar etmiş durumdalar.
Bütün bunların neticesi de İNKARDIR.
Bunları ifşa eden bir yığın ayet ve hadis var. Biz sadece bir ayetin meali ile bunların ne olduklarını ortaya koymuş olalım:
“Onlardan bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı halde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Halbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.”(3 Al-i İmran 78)
TEHDİTİN HER TÜRLÜSÜ VE MAHKEME ŞANTAJI
Bunlar kollaktif olarak çalışıyorlar. Aralarında bir iş bölümü var. Bir kısmı proje olduklarını ilan edenlere karşı ölüm tehdidi savururlarken, diğer bir kısmı da mahkeme ile korkutma sevdasındalar. İsimlerini ve resimlerini yayınlamış olmam bunları fena halde azdırmış. Ya Kur’an ve Sünnetin onlar için koyduklarını yüzlerine okumaya kalksam ne yaparlar acaba?
Bir saniye sonrasının hesabını yapmayan bir adamı bunlar tehdit etseler ne yazar ki? Onlara topunuz gelin diyorum. Ses onların beyin ve kalplerini iğfal ettikleri zavallılardan geliyor. Dinle artık bu badava maşalık yapan zavallıların zırvalarını.
İçimizdeki inkarcıların Kur’an ve Sünnete yaptıkları ihanetlerinde bir gram bile haklılık payları olmadığı gibi, güçleri de o kadardır.
DELİ OLMADAN DELİKANLI OLUNMUYOR!
“Delirmiş bu adam! Ondan uzak duralım!” diyen korkak insanlara bir diyeceğim yok. Onlar yollarını çizmişler. Etliye sütlüye karışmadan bir hayat sürmeyi yolun ta başında seçenlere de bir diyeceğim yok. Bedel ödenmeden nasıl bir toz pembe bir hayat sürülür onu da hiç öğrenemedim.
Benim tek istediğim şey benimle yürümeye hazır olanları harekete geçirmektir. Kimsenin kendisini ateşe atmasını istemiyorum. Silahını alıp meydanlara inmesini ya da dağa çıkmasını da istemiyorum. Gerektiği zamana kadar Allah ve vatan müdafası için bu hakkımız saklıdır.
İmanın verdiği heybeti koruyup düşmanları Allah’ın izniyle caydırmamız, kansız bir savaş ile kendimizi ve kutsallarımızı müdafa etmemiz mümkündür. Dirayetli ve geri atmadan yürümekle düşmanlarınızı korkutmanız her zaman mümkündür.
Arslanın kükremesinden çakallar fena halde korkarlar. Müslümanın kükremesi de şeytanın çocuklarını fena halde korkutacaktır.
KONUŞANIN SESİ, KOŞANIN HIZI OLUN YETER!
Öyle kahramanlar vardır ki, yalnız doğar, yalnız yaşar, tehlikeye yalnız koşar, düşman ile yalnız savaşır ve yalnız ölürler. Ashab’dan Ebu Zer bunlardan biridir. Bu halini de o sahabeye Allah Rasûlü Muhammed Mustafa (s.a.v.) haber vermiştir.
Bize düşen görev bu kahramanların hızı, sesi, gözüken ve gözükmeyen yoldaşı olmaktır. Yorulmalarına izin vermemektir. Bu hiç de zor değil. Sadece birazıcık cesaret gerekir. Biraz da Allah’a iman etmenin gereğini hatırlama.
Cepheye gidenin ihtiyaçlarını gidermek, geride bıraktıklarına sahip çıkmak. Dini ile savaşanlara karşı verdikleri mücadelelerini diğer insanlara ulaştırmak ve ona uzanan elleri kırmaktır. Kalbi ile savaşa mecbur olanları da teselli etmek bizim görevimizdir. Bugünkü durumda konuşan, yazan ve çizenlere karşı da görevimiz aynıdır. Onların bundan haberdar olmaları da gerekmiyor. Allah her şeyi görür ve mükafaatını da verir.
MÜSLÜMANLARDAN ŞAHSÎ İSTEKLERİM
Nerede bir savaş varsa, orada mücadele edip mazlumların gözyaşlarını silmek istedimse, orada bir engel önüme çıktı. Kimi zaman vize alamadım, kimi bölgeye yol bulamadım. Yani Allah Teâla bana şahadeti nasip etmedi. Tek mücadele aracım kalemim kaldı.
Ne 93 Harbi’nde şehit olan dedemin iki amcasına, ne Filistin Cephesi’nde 500 İngiliz Süvarisi’ne teslim edildikten sonra Mısır’a götürülüp kireç kuyularında kaynatılan dedemin iki dayısına ne de Çanakkale Gazisi dedeme layık bir torun olabildim. Ve ne de Kıbrıs Gazisi babamın amcasının oğluna kardeş olabildim. Savaşçı ailenin bir torunu olarak savaşsız bir ömür sürdüm.
Fakat Allah bana kalemi verdi. Bunu da yapamazsam kıyamet günü onların yüzlerine bakacak mecalim olmaz. Onun için bunu başarabilmem ve Allah Düşmanlarını susturabilmek için Müslümanların maddî değil, manevî desteğine ihtiyacım var.
Bu yolda mücadele eden herkes için de kendim için de aynı şeyleri istiyorum. Konuşan, yazan ve çizen insanların seslerini Müslümanlara ulaştırın yeter.
Bu hiçbirimiz için zor değil. Sadece ekranın karşısına geçip Allah, Peygamber, Kur’an, Sünnet, Müslüman ve Vatan için mücadele veren insanların düşüncelerini diğerlerine ulaştırmaktır. Medya ve sosyal medyada onların mücadelelerini diğer insanlara duyurmaktır. Bu basit, ama çok büyük bir destektir.
Allah düşmanlarının yolunu kesmek, Müslümanların evlatlarının imanlarını çalanlara engel olmak büyük savaştır. Sizler bu savaşı yapacak ve büyük mükafaat kazanacaksınız.
Her bir Müslüman evladı ne yapabiliyorsa, onu yapsın! Hiçbir şey yapamayanlar kalplerinden kafirlere buğz etsinler! Mücadele edenlere de dua etsinler!
Canlarını feda edip savaşanlar için… Dili ile içeride ve dışarıdaki düşmanlarımıza karşı savaşanlar için… İhanet içerisinde olan insanlara karşı sesini yükseltenler için ne gibi destek verilmesi gerekiyorsa, onun ifa edilmesini istiyorum.
Yalnız başıma kalsam bile yolun sonuna kadar yürümeye Allah Teâlâ’nın izniyle hazırım. Sizler, bu kadar ihanet, bu kadar kötülük, bu kadar dinsizlik karşısında savaş için kendisini ortaya koyan bu adam ve dostları ile beraber yürümeye, en azından sesini dünyaya duyurmaya hazır mısınız?
Eli, dili ve kalbi ile bütün Müslümanların yanımızda olduğunu hissediyor ve sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Allah bana vereceği her bir mükafaat karşılığında bütün Müslümanlara kat kat fazla mükafaat versin diye dua ediyorum.
Hepinizi Allah’a emanet ederim.
Selam ve dua ile…
Muhammed Mücahid Okcu
YOUTUBE:
https://www.youtube.com/channel/UCKg6GO7hXnbqDnFfoQWimyQ
İNTERNET SİTESİ:
FACEBOOK:
https://www.facebook.com/MuMucahidOkcu/
İNSTAGRAM:
https://www.instagram.com/muhammedmucahidokcu/
TWİTTER: